TOHUM SAÇAN ADAM: YAŞAR KARADAĞ

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!” Tohum Saçan Adam, Üstad Necip Fâzıl böyle seslendi bizlere. Anadolu’yu karış karış gezerek fikirleriyle tohum saçtı ve biz onu böyle bildik, böyle bahsettik adının geçtiği hasbihallerde: TOHUM SAÇAN ADAM. Ailesinden, sevdiklerinden, yuvasından feragat ederek şehir şehir gezip anlattı, aşkıyla suladı çorak toprakları, onca rehavetin, kasvetin, buhranın tozunu üfledi kelâmıyla. Yıl […]

TOHUM SAÇAN ADAM: YAŞAR KARADAĞ
Nuray Özdemir
Yayınlanma

11:14 - 06 Ağustos 2018

Güncelleme

15:11 - 24 Ağustos 2020

Okuma Süresi

3 dakika

“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!”

Tohum Saçan Adam, Üstad Necip Fâzıl böyle seslendi bizlere. Anadolu’yu karış karış gezerek fikirleriyle tohum saçtı ve biz onu böyle bildik, böyle bahsettik adının geçtiği hasbihallerde: TOHUM SAÇAN ADAM. Ailesinden, sevdiklerinden, yuvasından feragat ederek şehir şehir gezip anlattı, aşkıyla suladı çorak toprakları, onca rehavetin, kasvetin, buhranın tozunu üfledi kelâmıyla.

Yıl 2018, sanır mı ki insan başka surette çıkar karşısına Tohum Saçan Adam. Yaşar Karadağ… Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünden mezun, Prof. Dr. Yaşar Karadağ Muş Alparslan Üniversitesi Rektör Yardımcısı. Ben, benden daha aşık olmaz sanırdım Muş’a. Başka memleketlerin havasını soluyan kolay kolay tutunamaz sanırdım sevdama, Muş’uma. Yaşar Karadağ Hocamız ile kısa bir vakit evvel tanıştık. Aralık 2017’de Muş’u teşrif etmiş. Kıymetli büyüklerimiz Muş’a tohum saçmasını isteyince bizim için, Muş’un bereketli, mahzun toprakları için ailesini bırakıp düşmüş yollara. Hakikatte bu topraklara ellerinden tohum saçılsa da asıl tohum, konuşurken ruhumuza bıraktıklarıydı. Mus’ab Bin Umeyr’in hayat felsefesinden bahsederken her bir cümleyi gördük gözlerinde; inanmışlığı, adanmışlığı:

“Öğren ki inanasın

İnan ki inandırasın

Yaşa ki yaşatasın

Karşılık bekleme ki karşılık bulasın

Sonucu Allah’a havale et ki haddi aşmayasın.”

Dostlarımla semaverin etrafına toplanıp aşkla, kendimizden geçercesine Muş’u konuştuğumuz oluyor, lezzetli bir yemek düşünürken ağzı sulanan biri gibi gönlümüzü bir iştah sarıyor Muş’u konuşurken. Bir gün diyoruz, bir gün bu topraklar şenlenecek, can atacak insanlar buraya varmak için, can katacak bize bu topraklar. İşte bu heyecanı gördüm Hocamızda. Buralı değil fakat buralıdan daha buralıydı, camdan uçsuz bucaksız ovayı gösterirken aynı heyecanı gördüm gözlerinde, bizdeki heyecanı. Geldi işte dedim sonunda; yaptığını konuşan bir adam, tohum saçan bir adam, hem toprağa hem çorak zihinlere, ruhlara…

Yıllarca Muş’a dair makûs senaryolar dinledim “buralı”lardan: “Muş değişmez, bu topraklar lanetlenmiş, herkes buradan kaçıyor, kimse buraya gelmez, hep böyle kalacak bu şehir…” Geldiler… Hem de aşkla, isteyerek, Alparslan gibi kendi öz topraklarına geldiler. Çünkü vatana sevdalı olanlar için İstanbul ne ise Muş da odur, Çanakkale ne ise Iğdır da odur. Şimdi bize düşen Yaradan’ın verdiği bu verimli toprakları, bu nimeti sahiplenmek, gayret göstermek, toprağın da gönüllerin de umudun da çoraklığına su olmak. Şimdi bize düşen ümitvâr olmak, bizim için yola düşenlere refîk olmak.

Hocam,

“tohum saç, bitmezse toprak utansın!”