Gün aydınlanmadan uyandım, niyet ettim O’nun razı olacağı her ne var ise tâlip olmaya. Kuşlar da yeni uyanmış, ekmek almaya çıkmışlar gökte. Karşıdaki tepeyi seyrettim, çayı demledim, ekmek taze ve ben heyecanlıyım. Bir okula vardım, cümlenin öğelerini anlatacağım öğrencilere. Ne güzel tevâfuk, dedim çocuklara; çocukluğumdan beri işim gücüm hep cümlelerle oldu ve şimdi benim için çok mühim olan bu günde size cümlelerden bahsedeceğim. Muhammed Hoca araya girdi, Nuray bırak şimdi cümlenin öğelerini, bize yazarlığından bahset, dedi. Nasıl başlamıştı sahi?
İnsan konuşacak birilerini bulamayınca kendisiyle konuşmaya başlıyor, sonra kâğıt ve kalemi şahit tutuyor. Henüz birinci sınıfta yazmayı becerebildiğim birkaç kelime ile bir şeyler keşfettim, kendimi. Her kelime ile ruhuma bir pencere açılıyor, nefes alıyordum. Her harfin alnından öpüp kâğıda yatırıyordum. Başkasının zihninde, gönlünde uyanmaya bırakıyordum cümleleri. Lise yıllarında artık yazmak hava, su gibi işliyordu içime. Fakat bunun bir sebebi olmalıydı. Ne için yazıyordum? Başlarda evet, kendimi bulmak için, sonra başkalarını da bulmam, bilmem gerektiğini fark ettim. Allah bana yazmak gibi bir nimet vermişse bunun şükrünü yerine getirmek için O’nun yolunda dökülmeliydi mürekkep.
Üzerine yazılacak sonsuz mesele varken biz kendimizi içinde olduğumuz yangına pencere açarken bulduk. Memleket yangını… Gözümüzün önünde herkesin itfaiye eri gibi giyinip koşturduğu fakat ellerinde odun ve körüklerle yetiştiği bir yangın. Herkes bu yangını söndürmeye tâlipmiş meğer ama kimsenin elinde su yok. Sahte kahramanların sıraya girdiği burada, gün geçtikçe büyüyen bir yangın var. Yüzlerinde maske, dillerinde yalan, oyalamaktan başka bir maksatları yok. Onlara inananlar alkış tutuyor, dumanlar dinecek diye bekliyorlar. Hâlbuki herkes eline bir kova su alıp koşsa söndüreceğiz el birliği ile ama hayır illa kurtarıcılar bekliyoruz. Sahte kahramanlardan medet umuyoruz, biz kimiz ki başaralım ama en iyi yalanları söyleyenler başarır diye kendimizi avutuyoruz.
Geçen gün bir abim; yazma, bulaşma onlara, dedi. Onlar; sahtekârlar, umut tâciri tefeciler, riyakârlar, şecaat arz ederken sirkatini söyleyen korkak hırsızlar, yangına körükle giden memleket hainleri… Giydikleri kıyafete bakınca bunlar yangını söndürmeye geldi sanıyoruz fakat dumandan göz gözü görmeyince ceplerini, kartvizitlerini, özgeçmişlerini dolduruyorlar. Bunlar, gözü doymak bilmeyen hırslarından yüzlerine sinen isin karanlığından bîhaber haris sırtlanlar.
Yazmak diyordum. Yazmak pencereler açmaktır yangının dumanında boğulmamak için. Yazacağım, başka türlü nefes alamam. Yazacağım, başka türlü onlara nefes aldırmayacak yer bulamıyorum.