KARTONDAN SİYASET

“Bir hakikati yok etmek istiyorsan ona iyi saldırma, onu kötü savun!” Ali Şeriati. Geçtiğimiz günlerde İBB’nin vapurlarda kullanıma sunduğu logolu karton bardaklar ve mezarlıklardaki ibrikler gündem oldu. İktidarın binlerce devasa hizmeti, projesi bu iki çalışmayla kıyaslandı. Ama ben tebrik etmek isterim çünkü CHP seçmeni o kadar güzel sahip çıktı, savundu ki karton bardaklarını, trajikomik ama […]

KARTONDAN SİYASET
Nuray Özdemir
Yayınlanma

15:14 - 01 Kasım 2021

Güncelleme

15:14 - 01 Kasım 2021

Okuma Süresi

6 dakika

“Bir hakikati yok etmek istiyorsan ona iyi saldırma, onu kötü savun!” Ali Şeriati.

Geçtiğimiz günlerde İBB’nin vapurlarda kullanıma sunduğu logolu karton bardaklar ve mezarlıklardaki ibrikler gündem oldu. İktidarın binlerce devasa hizmeti, projesi bu iki çalışmayla kıyaslandı. Ama ben tebrik etmek isterim çünkü CHP seçmeni o kadar güzel sahip çıktı, savundu ki karton bardaklarını, trajikomik ama takdir edilesi. AK Partili milyonlarca insanın belki de hizmet ve projeye doymasından ya da rehavete kapılmasından ya da artık yapılanlarda çıta çok yüksek olduğu için çıtanın altında kalanların onları heyecanlandırmadığından mıdır bilinmez, onların bir karton bardağa sahip çıktığı gibi sahip çıkamaz olduk dev projelerimize. Ana muhalefet ve yol arkadaşı olan partilerin olağanüstü algı çalışmaları var. Daha önce de bunu çokça yazdık, bir yalan ya da iftira atıyorlar ortaya ve bunu en tepedeki kişiden seçmenine kadar herkes tam bir inanmışlıkla savunuyor. Sonrasını düşünmeden, hakikatin ortaya çıkacağını umursamadan ki zaten dertleri hakikatle de değil. Bu karalama kampanyasının ardından yetkililer, belgeli, delilli açıklama yapsalar da iş işten geçmiş, yalan hızla yayılmış ve binlerce inanana ulaşmış oluyor.

Yalan ve iftiraları savurma hususunda zaten çizgimizi bozmamaya çalışırken pasif kalıyor, etkili olamıyoruz. Bu yetmezmiş gibi kendi hakikatlerimizi de kötü savunuyoruz. Yapılan yollar, barajlar, hastaneler, havalimanları, köprüler, okullar, yurtlar, tüneller, yardımlar, destekler, hizmetler hakkıyla anlatılamıyor. Dünyayı kasıp kavuran bir pandemide, dünya devi ülkeler bocalarken bizim nasıl üstün bir gayret ve başarı gösterdiğimizi anlatamıyoruz. O çok çok bayıldıkları ülkelerde yangın, deprem, sel gibi afetlerde, hiçbirinin bizim sağladığımız koordineyi sağlayamadığını, onların aylarca süren bir yangında nasıl yetersiz kaldığını ama bizim en büyük yangınları bir iki haftada bertaraf ettiğimizi, sonrasında hiçbir mağduru yalnız bırakmadığımızı, aynı hafta içerisinde evlerin yapılmaya başlandığını anlatamıyoruz. Ama birileri kalkıp sahneden sadece CHP’li belediye başkanına teşekkür edebiliyor yangın çalışmaları için.

İl dışında üniversiteyi kazanıp derse gideceğim ilk gün o kadar heyecanlıydım ki kanatlanıp üniversite kapısına vardım. İçimde umut, mutluluk, heyecan, merak sayısız duygu ile artık yeni bir sayfaya başlıyordum. Ama o kapıdan giremedim. Güvenlik bana başörtümü çıkarmadan içeri giremeyeceğimi söyledi. Henüz 18’inde, hayatında ilk defa ailesinden ayrılmış bir kız çocuğu için o an güçlü durmak çok zordu. Ağlayarak eve döndüm. Bir daha nasıl gidebilirdim bilmiyordum. Bütün hayallerim suya düşmüş gibi ilk günlerin tadını çıkarmayı umduğum günlerde sadece ağlıyordum ve memleketime dönmek istiyordum. Benim hiç kimseyle bir sorunum yokken onların başörtümle ne gibi bir dertleri vardı, neden korkuyorlardı, bu apaçık bir zulümdü. Çok sancılı geçen bir sürecin ardından bir müjde ile hayata döndük Recep Tayyip ERDOĞAN’ın dik duruşu, demokrasi anlayışı, adil ve eşitlikçi tutumu ile biz de artık herkes gibi olabilirdik, örümcek kafalı değil sadece iman ettiğinin gereğini yerine getiren insanlar olarak görülebilirdik. Ben başörtümle insanca yaşama hakkını sunan bu partiye de liderine de bir iş için, bir atama için, bir dolar için sırtımı dönmeyeceğim.

İlkokulda sadece eğitimimize, keşfetmeye, hayal etmeye odaklanmamız gereken bir zamanda biz komşuları kapı kapı gezip eski kitaplarını rica ediyorduk. Köyde okuduğum yıllarda sadece bir test kitabını bütün sınıf sırayla kullanabiliyordu, bize ait, bizim olan çok az şey vardı. Kırık bir tahta, dizimize kadar çamurlu paçalarımızla içinde gezindiğimiz çamurlu bir okul, soba dumanından şişen gözlerimiz ve kullandığımız o tek kitabın yanlışlıkla kapağını yırttığım içim mahcubiyetten kapısından giremediğim camı kırık sınıfım, zihnimde geçmişe dair hep buruk anılar var. Şimdi öğrenciler daha okula gitmeden sıralarının üstünde onlarca kitap onları bekliyor. Devlet – STK diyaloğunun güçlendiği bu zamanlarda şimdi okullara akın akın yardımlar da gidiyor hayırseverler aracılığı ile. Ben, kardeşlerimi kapı kapı kitap için dilendirmeyen ERDOĞAN’a dolu bir cüzdan, son model telefon ve bilgisayar için sırtımı dönmeyeceğim.

Hastalanmaya korktuğumuz yıllarda, hava aydınlanmadan gidip muayene kuyruklarına girip ayılıp bayılan insanları seyrederken ruhumuzu hasta ettik. Hala izlerken, okurken ürperdiğim yağ, ekmek, tüp, hastane kuyrukları bana bin kere daha söyletiyor, bodrumlarda ürünlerini saklayıp çürüten vatan hainlerine inat, bir patates, soğan için ben bu Yiğide sırtımı dönmeyeceğim.

Başka ülkelerin Türkiye’nin başını okşadığı, talimatlarla iş yaptırdığı bir dönemden bu ülkeyi alıp bölgenin ağabeyi yaptığı için, küresel aktör olmakla kalmayıp mazlumların umudu olan, yurt dışında bindiğiniz takside paranızı geri çevirip “Türkiye ödedi” dedirten, dik bir duruş sergileyen, tüm dünyanın ayakta alkışladığı bu Adama, vallahi bizi namerde muhtaç etmediği için sırtımı dönmeyeceğim.

Hakikate saldırmayı beceremiyoruz ama Allah nefes verdikçe Allah yolunda olan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın davasını en iyi şekilde savunmak için gayret göstereceğim.