YOLU AÇIN !

Zorlu bir seçim döneminde bir araya getirdiğimiz gençlere heyecanlı bir konuşma yaptık. Öyle heyecanlı ki neredeyse hepimiz sokağa tekbir nidaları ile fırlayacağız! Seçime bir ay var ve gece gündüz gezip çalınmadık kapı bırakmamayı kararlaştırdık. Öyle de oldu. İki hafta soluksuz bir çalışma, gözlerimizi yaşartan bir çalışma… Sonra bir gün çalışma saatinde geldim ki gençler yok. […]

YOLU AÇIN !
Nuray Özdemir
Yayınlanma

01:04 - 29 Eylül 2017

Güncelleme

15:12 - 24 Ağustos 2020

Okuma Süresi

4 dakika

Zorlu bir seçim döneminde bir araya getirdiğimiz gençlere heyecanlı bir konuşma yaptık. Öyle heyecanlı ki neredeyse hepimiz sokağa tekbir nidaları ile fırlayacağız! Seçime bir ay var ve gece gündüz gezip çalınmadık kapı bırakmamayı kararlaştırdık. Öyle de oldu. İki hafta soluksuz bir çalışma, gözlerimizi yaşartan bir çalışma… Sonra bir gün çalışma saatinde geldim ki gençler yok. Nazar mı değdirdim diye sağa sola gençleri sorarken partide buldum hepsini. Bir odaya kapatmışlar, basit, gereksiz bir işi sabah 8, akşam 5 gençlere teslim etmişler. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir de fedakârlıkları karşılığında günlük 50 TL ödeneceğini işitmem bardağı taşırdı. Ana kademe il başkan yardımcısı abimiz ile görüşüp bir yanlışlık var herhalde diye mevzuyu anlama gayretindeyken azarı işittik. “Ben yıllardır bu işin içindeyim, ben bilirim, bu işler böyle olur” cümlelerini bizzat kullanmakla yetinmeyip imalı cümleleri ile de ne acemiliğimizi bıraktı ne gençliğimizi.
İlk gün o konuşmada, gönüllü olmaktan bahsetmiştik hâlbuki. Gönüllü olmak yani canı istediğinde değil kendisine ihtiyaç duyulduğunda orada bulunmaktı. Gönüllü olmak karşılık beklememekti. Bir işe, gönlünle birlikte karşılıksız zamanını, emeğini, bazen cebindeki son kuruşları vermekti. “Şu şöyle olsun, bu böyle olmalı, biz biliriz” de demiyoruz estağfurullah. Ancak insanları bir menfaat doğrultusunda iş yapmaya sevk ederseniz zamanla o gönüllülük ortadan kalkar. Bu bir işe, ticarete dönüşür. Orada paraya ihtiyacı olan kardeşlerimiz elbette vardı ama usulsüz vusul olmaz şiarıyla kardeşlerimize o parayı teslim edecek başka bir yol bulunabilirdi.
Bu, genç oluşumuzun, “yaş”lı amcalar arasındaki menfi neticelerinden sadece bir tanesi olmuştu. Kravatı burnuna kadar çekip telefon rehberine birkaç önemli! numara ekleyince, partinin programlarını kaçırmayıp “biz kurduk, biz yokken buralar hep tarlaydı” edası ile ortalıkta gerim gerim gerinen, yıllardır görüp burun ucuyla ayak üstü kırk nasihatte bulunduğu gençlerin ismini dahi bilmeyen, “ben teşkilatçıyım, buraları size yedirmem” diye mahmut hoca tadında yaygara koparan fakat teşkilatçılığın birkaç esasını sayamayacak kadar donanımsız; hiyerarşiden, haddi bilmekten, itaatten bîhaber “her şeyi ben yaparım, ben bilirim” gibi benlik derdine düşmekten imtina etmeyen, göbeğinden ruhuna yer kalmamış bir yığın amcadan bahsediyorum.
Bir de gönlü güzeller var ki… Genç müdürlerimizden biri geçen haftalarda bizi kahvaltıya davet etti. Gittik, 7-8 kişiyiz kahvaltıda. “Genel müdür, müsteşar gelecek birazdan” derken kendimizi masanın başında oturuyor bulduk. İl müdürümüz, “burası sizin yeriniz, konuşun, tanışın” deyip kendisi de masanın öbür ucunda kahvaltı boyunca sessiz sakin bizleri dinledi. Tablo tuhaf, yadırgadık elbette. Genel Müdür, “benden bir şeyler isteyin, var mı aklınızda, gönlünüzde bir şey” dedi.Bize “istemek” escort ankara öğretilmemişti ki. Hep “sonra, kendiniz halledin, bir şey istemeyin, başınızın çaresine bakın” demişler. Bakıştık önce arkadaşlarla sonra yüzümüz güldü, gönlümüz güldü. Sofradan kalkarken kendinden önce hep başkalarını düşünen insanların varlığı için de şükrettik. İşte bunlar hep nimetti…
Diyorum ki yol sevda ise yol arkadaşı mühim. Kiminle bu yolculuk? Yaradan her şeyi bileni değil! kendini bileni refik eylesin yolumuza…