Ezanlar yükseldi kalbinin minaresinden “Allahu ekber!”
Yokuşlar düze çıktı, dur dedi gidişata; “söz milletin, yeter!”
Cesur, zarif, sevdalı adam, Adnan Menderes… Yaşım onu, hakkını vererek anlatmaya yetmeyecek kadar müptedî. Temennim, onu hakkını vererek anlayıp, bu minvalde yaşamak, çabalamak, açtığı yolda son nefesime dek yürümek.
Birkaç gün evvel Adnan Menderes’in belgeselini izlerken yanımdaki arkadaşın gizlice gözyaşlarını sildiğini fark ettim. Dönüp ona şunları söyleyebildim yutkunarak, “artık ağlamak yok, yakınmak yok, mahzun durmak yok. Bu millet ağlamasın diye darağacına vakarını, nezaketini muhafaza ederek gidenler bize ömrümüzün sonuna dek örnek alacağımız, isimlerini gönlümüzün gönderine çektiğimiz kahramanlar bıraktı, bize bir ‘duruş’ miras bıraktı. Bu saatten sonra bize düşen onlar için bu ülkede olmanın, aldığımız nefesin, gençliğimizin hakkını vermek.”
1950 yılında yoksulluğun, sefaletin içinde nefes alıp vermeye çalışan millet, 27 yıllık CHP iktidarına son vererek Celal Bayar’lı, Adnan Menderes’li Demokrat Parti etrafında kenetlendi. Cumhurbaşkanlığına seçilen Celal Bayar ve hükümeti kuran Adnan Menderes milletin umudu olmuş ve yokuş aşağı sürüklenen ekonominin yakasından tutmuş, gidişata dur demişti. Başbakan Menderes’in ilk icraatı 18 yıldır Türkçe okunan ezanı yeniden aslına döndürmek oldu. Fabrikalar kuruluyor, işsizlik düşüyor, halk, evine artık aş götürebiliyordu. Menderes, verdiği sözleri bir bir tutarken dev projelere imza atıyor ve ülkede yeni bir dönem tüm aydınlığı ile sürüyordu. 1954 seçimlerinde Demokrat Parti’nin oylarını artırması, halkın “devam” kararı, ülkede istikrarı ve beraberinde kalkınmayı getirmişti. Elbette birileri bu durumdan rahatsızlık duydu ve 1955 yılına gelindiğinde provokasyonlar, çatışmalar için türlü senaryolar uygulandı. 1957’de yeniden seçimden zaferle çıkan Demokrat Parti’ye bazılarınca tahammül kalmamıştı. Birileri yazıyor ve özellikle de gençler üzerinden oyunlar sahneleniyordu. Üniversitelerde çıkarılan olaylar gençler eliyle sokağa taşıyordu. İsmet İnönü, sabırsızlığını, tahammülsüzlüğünü her fırsatta dile getirip darbe mesajı veriyordu. 1960 yılında son hamleler yapılıyor, ülke bir kaosun içine çekiliyordu. Yalanlar, iftiralar, baskılar had safhaya ulaşmış öyle ki yapılan eylemlerden birinde bir genç Başbakan Menderes’in yakasına yapışıp hürriyet istediğini söylemiş ve karşılığında tarihi bir cevap almıştı: “Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun, bundan âlâ hürriyet mi olur!”
27 Mayıs 1960 tarihinde kaynayan kazan taştı ve ordu yönetime el koydu. Türkiye’nin ilerleyişine dur demek isteyenler daha fazla dayanamayarak Yassı Ada sürecini hızla başlattı ve akıl almaz davaları ülke tarihine kara leke olarak bıraktı. Üç yiğit adam, üç sevdalı adam için karar verildiğinde demokrasi de onlarla birlikte darağacına gitti. Uzun yıllar boyunca içinden çıkılması zor bir karanlığa bırakıldı Türkiye.
Tarih şahit olsun, yer ve gök şahit olsun, Adnan Menderes’ler yetişsin diye nefes alıp vereceğiz, onların ruhu huzur bulsun, ümmet ve ülke huzur bulsun, ezan dinmesin, Allahu ekber’ler yükselsin, bayrak rüzgârsız kalmasın diye rehaveti, gafleti, ihaneti asacağız üç kollu teraziye. Her gün bugünlere nasıl geldiğimizi hatırlayacak ve hatırlatacağız. Söz daima milletindir, inşallah!