Her gencin siyasete merakının olması önemli. Ahlaksız, karaktersiz, haysiyetsiz, aç gözlü, menfaatçi insanların kötü intiba oluşturduğu siyaset algısından bahsetmiyorum. Onların yaptığı siyaset değil; midelerini, ceplerini, kulaklarını ve enaniyetlerini beslemek. Ardından bağırmak; "Ben dava adamıyım, ben teşkilatçıyım, en iyi ben bilirim, en çok ben çalıştım, en kurucu benim..." Öyle çok bağırırlar ki etraflarındaki hiçbir sesi duymazlar. Yapmış olmak için yapar, poz verir, fotoğraf paylaşır, ertesi güne kadar balonlar söner ama en çok o çalışmıştır. Çalar, yalan söyler, iltimas eder, yüze gülüp arkadan konuşur, herkese vaatlerde bulunur, hak yer, tepeden bakar, kibirlidir, küstahtır ama en çok o halkın içindedir, derdiyle dertlenir milletin! Her partide vardır bunlardan. Adına "siyaset" dedikleri bu hareketleri ile siyaseti yanlış tanıtan, insanları siyasetten soğutan bu mahlukatlar, Peygamber uğraşı olan siyasetin hakikatte ne ince ne zarif ne içli bir mesele olduğunu asla anlamayacaklar. "Ülkemde ne oluyor" diye kulak kabartan, merak eden herkes siyasete meyletmiş demektir çünkü siyaset memleket meseleleri ile alakadar olmaktır. Bir partiye üye olmak, ona oy vermek, bir mitinge katılmak, eylem yapmak, slogan atmak değildir siyaset. Evet, onlar da olabilir ama bir iştiyak neticesinde. Evvelinde, başlangıcında "ben asla siyasetle ilgilenmem" diyen hemen hemen herkes ucundan kıyısından bir göz değdirmiş, kulak kabartmıştır. Ki öyle korkulacak bir uğraş, çekinilecek bir yer de değil.
Sanırım benim meylim de rahmetli Erbakan Hoca'nın sözleriyle şekillenmişti: "Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir. " İslam dürüstlük, adalet, incelik, merhamet dinidir. Hakiki bir Müslümanın iktidar olması ise yukarıda saydığım omurgasız insanların gözünü korkutur. İki seçenek vardır ya aç kalacak ya da kuzu postu giyecektir. Meseleyi iktidarlar üzerinden ve hassaten AK Parti üzerinden konuşacak olursak durum ortadadır. AK Parti dünyanın en fazla üyesine sahip siyasî teşkilatıdır. Milyonlarca insanın gönül verdiği bir dava çatısıdır. Buraya güce, itibara, makama, paraya tamah edenlerin sızması kaçınılmazdır. Postunu iyice üzerine oturtmuş olanları ayırt etmek hele de sınırları aşıp tüm dünyada varlık gösteriyorken, mücadele ediyorken bir de riyakarları ayıklamak, tamamen temizlemek insanüstü bir durumdur. Biz bunlara AK Parti içindeki akp'liler diyoruz. Ağzından ayet, elinden seccade düşmez ama adam kayırır, ihale alır, yolsuzluk yapar, dedikodu yapar, sinsice iş çevirir, hep su-i zan üzeredir, kafasının içinde hep kırk tilki gezinir, huzur bilmez, huzur vermez, adamcılığı işletir, parlatır ve tüm bunları hakkı olarak görür, meşrulaştırır. İş alımı olduğunda hakkı olduğu halde yabancı gireceğine benim adamım girsin, der. Arkasında asılı olan Adalet ve Kalkınma Partisi tabelasındaki "adalet"in altında yayıldıkça yayılır ve şöyle der:" Bu bizim hakkımız!" Bunu durmadan tekrar edince de partiye zerre muhabbet duymayan adam bile hakkını almak için üyelik yapmaya gelir. Özellikle son zamanlarda partiye yeni yeni giren gençlerin, akp'li büyüklerinden öğrendikleri gibi usulsüz bir yol ile isteklerine vasıl olmaya çalışmaları ürkütücü: "Ya bize iş bulun ya da üyeliğimizi sileriz!"
Akp'li büyüklerin yol yürümelerini bir kenarda tutalım ve kısaca gençlere bakalım. Aslında mesele uzun, detaylı, dallı budaklı, dikenli. Bu çağın adı hız. Bir tuşla her istediğini yapan insanların sabır ve tahammül eşiğinin düştüğü; beklemenin, emek vermenin, uzun uzun yol yürümenin bazıları için eziyete dönüştüğü bir çağ. Gençler, bu "hazır" çağa doğdu. Hazır iş istemeleri de kaçınılmaz. Aslında bu konuya başka yazımızda uzun uzun değineceğim ama bir giriş niteliğinde başlık atmış olalım. Gençlerin hemen hazır iş bulma arzuları ya da okullar okuyup neticesinde güvenceli bir işe girmeleri tek istekleri haline geldi neredeyse ama bazı gençler de bir yandan devletin yükünü hafifletmek, yeni istihdam alanları oluşturmak, bulundukları şehrin ekonomik, kültürel gelişimine katkı sağlamak, devletin sırtından bir maaş yükü dahi almanın mutluluğu ile hareket etmek istiyor. Elbette hiçbir vatandaş devletine yük değildir ama devletime ne katkı sağlarsam bu bizim için onurdur, diyor o bazı gençler. Bu noktada girişimcilik hele de sosyal girişimcilik son zamanlarda üzerine yoğunlaştığım ve her gencin muhakkak haberdar olmasını deli gibi istediğim bir konu. Devletin birçok imkan ve destek sağladığı alanlarda hem kendine hem topluma hem devlete katkı sağlayacak fikirler var ama biz memur olmayı, sayısız hakla çerçevelenip kendimizi güvence altına almayı istediğimiz için, risk alamıyor, konfor alanının dışına çıkamıyoruz. Böylelikle taşı dahi sıksak suyunu çıkaracağımız bu ülkede tıka basa dolu yerler için kuyruğa giriyoruz ve o kuyrukta bizi öne geçirsin diye iktidarın gücünü kötüye kullanan akp'li büyüklerimizin elini öpüyoruz. Halbuki sadece şu cümle tüm gelecek kaygılarını teskin eder: "Allah Rezzak'tır..." Ve günde neredeyse kırk kez "iyyake na'budu we iyyake nesta'in" diyerek yalnızca Allah'tan bir şey isteyeceğimizin sözünü verip kulunun önünde eğilmek bizim neslimizin düsturu olmamalı. Gayret, emek, azim, umut ve sabır ile hakkı olana talip olmak, gayrısını elinin tersi ile çevirmek duruş kazandıracaktır.
Bitirirken; karakterli insanların vazgeçmeden, dik duracağı siyaset arenasında hak yiyenler kazanamayacaktır. Bunu görme hazzına erişmek için bile bin kere yıkılsak da dönmeyelim geri bu yoldan.