SEN HİÇ YAŞADIN MI?

Kim yaşadım der, öpmemişse yağmuru. Parmaklarında gezdirmemişse güneşin nazını sabahın seherinde, okşamamışsa bir çocuğun başını, sıcacık ekmeğin kokusunu çekmemişse ciğerlerine gülümseyerek, kim yaşadım der. Yolda yürürken yanından geçen çocuğa göz kırpmamışsa, bir bankta uzun uzun oturup kuşları seyretmemişse ve bulutlardan senaryolar yazmamışsa, göğü kendince boyamamışsa, tenhada yürürken bir türkü tutturmamışsa, kim yaşadım der. Yolundan çekilmemişse […]

SEN HİÇ YAŞADIN MI?
Nuray Özdemir
Yayınlanma

10:05 - 03 Ocak 2019

Güncelleme

15:11 - 24 Ağustos 2020

Okuma Süresi

3 dakika

Kim yaşadım der, öpmemişse yağmuru.

Parmaklarında gezdirmemişse güneşin nazını sabahın seherinde, okşamamışsa bir çocuğun başını, sıcacık ekmeğin kokusunu çekmemişse ciğerlerine gülümseyerek, kim yaşadım der. Yolda yürürken yanından geçen çocuğa göz kırpmamışsa, bir bankta uzun uzun oturup kuşları seyretmemişse ve bulutlardan senaryolar yazmamışsa, göğü kendince boyamamışsa, tenhada yürürken bir türkü tutturmamışsa, kim yaşadım der. Yolundan çekilmemişse karıncaların, yoluna çıkmamışsa aç kuşların, kapılmamışsa serinliğine suların, kim yaşadım der.

Bir naif adam bilirim, para üstünü beş kuruş fazla alsa geri yürür yolları. Dükkanının kepengini öperek açar bir amca, yıllardır. Okuduğu her kitabı okşar, koklar, sinesine basar Sena. Mühendistir bildiğimiz Ali, tribünde yankılanır sesi: laylay laylay laylay laylay la. Mutluluğun şarkısı mıydı bu? Sorsak ona, öyle.

Yıl 2018; mektup yazıyorsan hâlâ, bardağa su koyup aya bakıyorsan, sohbet etmek için elektriğin gitmesini beklemiyorsan, kestaneler de hazırsa, ne âlâ. Sabah karşılaştığın herkesle selamlaşıyorsan, rüzgarla konuşuyorsan, işe aşkla koşuyorsan, durma!

Hiç tanımadığın birine şemsiye uzattığında, eşyalarını taşıdığında bir yabancının, otobüste yetersiz bakiyeyi duyduğunda atılıp kendi kartını bastığında, yer verdiğinde yaşlı bir teyzeye, yoldan geçerken park etmeye çalışan araca: topla topla topla! dediğinde hadi hafiflemedim de.

Çay bardağını avucunda, parmaklarını yeni doğmuş bebeğin parmaklarında, başını sevdiğinin dizinde, gözlerini bir şiirde dinlendirmezsen gönlün yorulur evvela. Şarkı söylemişsen mutfakta, susmuşsan dostla kavgada, sövmüşsen bir haine, sormuşsan hatrını kırıldığının, en çok konuştuğun Allah’sa, sen hep böyle içini dinle.

Ayakların kalabalıklarda içindeki ritme uyuyorsa ve daha sağlam basıyorsa yere bir seher vakti ve naif yürüyorsa incitmemek için toprağı, dalsız yaprağı, böceği, öpüp başına koy ayaklarına güç veren bu yüreği. Kalbiyle düşünenlerdensen tebrik et kendini zîra bu, ikisini kullanmaktan da aciz olanların devri.

Yaşa, yaşayabildiğin kadar. Yaşamak dediğin, yaşamayı bildiğin kadar…