“Gül olanın aslı güldür Peygamberin nesli güldür Girdim şahın bahçesine, cümlesi aşı güldür gül” çalıyor fonda. Yazıya gelmeden evvel ıhlamur demledim taze, üzerine birkaç kuru gül bırakmışım, dinlerken fark ettim gül kokusunu, gülümsedim… Peygamberin gül neslini düşünüyorum masamdaki güle bakıp. Muhammed Ali, Öğretmenler Günümü kutlamak için getirmiş. Ben öğretmen değilim ki diyorum, 28 yıllık öğrenciyim senin kadar iyi bir öğretmene rastlamadım Abla, diyor. Gülümsedim… Hakikat olması umulur ama pek zarif, pek gönül alıcı bir iltifat. Gül neslini düşünüyorum. Şimdi bir kardeşimden mesaj geldi, “namaza başladım”, gülümsedim… “Asmasında gül dalları, kovanında gül balları Ağacında gül hâlleri, selvi çınarı güldür gül” Bizim arkadaşlara hep “nerede durursanız oranın kokusu üzerinize sirayet eder” diyordum. Gül bahçelerinde gezinen, gül kokar, gül nesli gül iledir. Evvelden bu zamana derdimiz hep gençler oldu. Son zamanlarda sıkça konuştuğumuz bir mesele, “gençler hangi bahçelerde geziniyor?” Attığı her adımda gül hâlleri umduğumuz bu gençler nerelerde? Bir vakit Muhammed Ali ile nilüfer çiçeğini konuştuk. Görüntüsü pek hoş fakat hikâyesi pek hazin geldi bana. Bataklıklarda, durgun sularda yetişen köksüz bir çiçek. Suyun üstünde öylece yüzüyor, üzerine bir toz dahi konsa itiyor tozu. Bunca çamurun içinde böyle lekesiz, tozsuz durmak ne muazzam. Muhammed Ali’ye diyorum, hani bir gül mevsimi hayal ettik de düştük ya yollara, hani “âh u efgânımız güldür” ya bizim, bülbülüz ya güya, gül bahçesinde gül olmak da bülbül olmak da kolay, diyorum. Ya nilüfersek biz, çırpındığımız bu yer bataklıksa? Ya bataklık kenarında nilüfer yolu gözlemekse nasibimize düşen? Bataklığı kurutamayız belki, bir gül bahçesi yapamayız, yapmak zorunda da değilizdir kim bilir ama üzerine toz dahi kondurmayan o çiçekleri bekleriz. Biz evvela bir geçelim gül bahçelerinden, üzerimize gül hâlleri sinsin, oradan geçelim başka çiçeklerin diyarına, bahçesine; gül kokusu bırakalım, güle davet edelim, nilüfere de unutmabeni çiçeğine de kardelenlere de gülden selam edelim. Hepsi kendi bahçesinde, mevsimince gülü bilsin. Yeter ki bataklık değil çiçek olmayı istesinler, biz dikenlerden geçeriz, gideriz, bekleriz, gözleriz mevsimlerini. Gönül istemez mi hiç çarşı pazar gül olsun ama bu çağ, o çağ değil. Değil diye de vazgeçmeyiz. Nurullah Genç’in seslendiği yere bırakalım noktayı: “Bugün bütün çiçekler açıyor sana doğru…”