“Ya Resulullah! ...... şefaat etme…”

TRT Haber ekranına yansıyan bu feryat, Gazze’de ömrünün yarısını kaybetmiş yaşlı bir kadının dudaklarından döküldü. İlk bakışta kaba, ırkçı, öfke yüklü bir söz gibi görülebilir. Oysa bu cümle, bir ümmetin kendi çocuklarını sahipsiz bıraktığının, komşu Arap devletlerinin petrol kuyularını daha fazla koruduğunu ama Gazze’nin çocuklarını korumadığının, derin acının feryadıdır. Bu feryat bir halka dönük olmaktan çok devletlere ve onun eylemsiz riyasetine yöneliktir.

Gazze yanarken, bizim lüks salonlarımızda hâlâ “diplomatik çözüm” masalları anlatılıyor. Sahi, hangi diplomasi? Bir yanda ateş, bir yanda ekmek kuyruğunda vurulan çocuklar; öte yanda “itidal” çağrıları yapan “Müslüman” liderler. İtidal, katilin işine yarıyor; mazlumu ise daha da yalnızlaştırıyor.

Bugün ümmetin büyük kısmı, Gazze’nin dramını bir “haber bülteni süresi” kadar yaşıyor. 45 saniyelik görüntüler, birkaç gözyaşı emojisi, ardından yine kahve keyfi, yine futbol muhabbeti ve gıybet… Gazze’nin çocukları öldükçe, bizim ekranlarımızda reyting rekorları kıran diziler çoğalıyor. Bir toplumun dini şuuru bu kadar mı sığlığa mahkûm edilir?

Arap veya öeteki liderlere gelince… Onlar için Gazze, petrol fiyatlarını yükselten bir “jeopolitik sıkıntıdan” başka bir şey değil. Kudüs, Cidde’deki bir toplantının basın bildirisinde kullanılan süslü bir kelime. Gazze, diplomatik parantezlerde unutulan bir şehir. O yüzden yaşlı kadının sözleri aslında bir dua değil, bir bedduadır: “Ey Allah’ın Resulü! Bunlara arka çıkma; çünkü onlar bize arka çıkmadı.”

Ama biz de masum değiliz. Birçoğumuz için Gazze, sadece cuma hutbelerinde “Allah Filistin’e yardım etsin” cümlesinde anılan bir coğrafya. Hemen ardından cep telefonumuza gelen bildirim daha önemli: “Maç başladı.” Gazze’nin kanı yerde, biz hâlâ “ümmet bilinci” üzerine seminer düzenliyoruz; ama o bilinç, fiile dönüşmüyor.

Gazze’nin acısı aslında sadece Gazze’nin değil; bizim imanımızın turnusol kâğıdıdır. Gazze yanıyor; biz ise hâlâ kandil simidinin tarifini paylaşıyoruz. Kayıtsızlık, desteksizlik ve dini şuursuzluk… İşte asıl işgal budur. Gazze topraklarını işgal eden İsrail kadar, Gazze’nin kalbini işgal eden bu kayıtsızlık da suçludur.

Yaşlı kadının gözyaşlarıyla kurduğu cümleyi kimse küçümsemesin. Çünkü o cümlede ümmetin gerçek iflası gizlidir: “Ya Resulullah! Şefaat etme…” Belki de asıl şefaatsizlik, bizim suskunluğumuza karşıdır.