Bak yine geldi eylül! Ekim de gelir kasım da aralık da... Epeydir gelmeyi unutan mevsimlerin yolunda kalmıştı aklımız tıpkı dönmeyi unutan güzel günlerin ve özel insanların yolunda kalan gözlerimiz gibi. Bilemedik ki ne vardı bu yolda, gidenler gelmedi geri, beklenenler bir türlü dönemedi. Neyse ki "eylül" geldi! Oysa eylül hem gidenlerin hem gelenlerin limanıydı. Hem uğurlamaların hem de ağırlamaların hem hüznün hem de ümitlerin mevsimiydi. Neydi ki onları alıkoyan dönmekten, sürmekten, özlemi dindirmekten? Olsun varsın dönmesin onlar. Döner yine dünya kendi çarkında,  geçer zaman rüzgar hızında. Mevsimler gelir gider ömrümüzden. Ve aylar, yıllar birbirini kovalar "eylül" öncesi, "eylül" ertesi. Zaman, ah zaman! Nasıl da gelip geçiyor öyle, bizler hiç farkında bile olmadan. Ve gün be gün çoğalıyor bizden götürüp de geri getirmedikleri. Alıp başını gidiyor zaptedilemez bir gezgin, esip geçen bir rüzgar gibi. Birer birer döküyor sararmış yapraklarını ömür takvimimizden tıpkı "eylül" misali. Ve biz hiç ümit kesmedik, yüreğimizin "yüsrasını" yaşamayı eylüle erteledik. Yılmadık, sabrettik. Aralıktaki ayazlarımızı, üşümüşlüklerimizi, ağustostaki acılarımızı, yangınlarımızı, yorgunluklarımızı, yazdan kalmışlıklarımızı... Bıraktık eylüle. O, telafi etsin, "tedavi" etsin diye. Ve bir (eylül) gün bakmışız ki iyileşmiş kanayan yaralarımız, unutulmuş dönmeyi unutanlarımız. Geçivermiş bütün kırgınlıklarımız, yorgunluklarımız... Bir "eylül" günü. Eylül, başlı başına bir zaman dilimi, bir mevsim, bir asır, bir ömür... Bir beklenti, bir teselli, bir avuntu, kol kanat geren bir kucak (anne misali); bir barınak, bir sığınak, bir ocak (baba misali)... Diğer mevsimlerin aksine hırpalamayan, yormayan, yorgunluk alan... Ve bir bakmışız ki bir "eylül misali" demlenmiş, dinlenmiş ruhumuz, bir kahve fincanında, serin bir gün batımında. Bir "eylül" akşamında Ve belki bir (eylül) gün onlar (dönmeyi unutanlar) da gelir. Belki bir (eylül) gün biz de gideriz. Hatta belki bu (eylül) gün gideriz. Kim bilir nerden nasıl kesilir biletimiz? Ey kaptan-ı Hazan (eylül) bizi de al gemine, dönülmez yollara, sonsuzluğa... Varalım biz de seninle o vuslatın tadına. Zira bu dünya sürgününde beklemek gurbettir, beklemek hasret. Beklemek kıyamettir, kıyamet "eylül" sonrasında.