Eskiden hasta insanların şifa buldukları yer anlamına gelen kuruluşlar “Şifahane” (Darüşşifa) olarak tabir edilirdi, (zamanla tam zıttı bir şekilde) günümüzde ise ismi ile müsemma, girenlerin de çıkanların da hastalıktan nasibini almışların yeri “Hastahane” (hastane) olarak tabir edilmekte. Geçmişten günümüze değin, sağlık sisteminde tam anlamıyla giderilemeyen eksiklikler, ardı arkası kesilmeyen aksaklıklar Ülkemizde ve tabi ki ilimizde de büyük ölçüde kanayan bir yara haline gelmiştir. Göz ardı ve kulak arkası edilen bazı hasta hakları ve daha pek çok olumsuzluklar sebebiyle, hasta insanların kalan ömürleri de ne vahim ki hastane yollarında gel-gitler ile tabiri caizse “sürünerek” ziyan olup gitmekte. Hasta insanların durumları malumumuz ancak bu süreçte sağlıklı insanlar bile bu bozuk sistemin kurbanı olmaktan kurtaramıyorlar kendilerini.
Mantığımıza sığdıramadığımız birçok şeyi sezdirmeden ömrümüze empoze ediyorlar: Bedensel hastalıklarımıza şifa bulmaya çalışırken, sığındığımız hastane çatısı altında daha fazla sağlık sorunlarına maruz kalıp çıkıyoruz hatta çoğu zaman neredeyse mental sağlığımızı da yitirme aşamasına getiriliyoruz. İlaç firmalarının denekleri ve para kaynakları olmanın yanı sıra tecrübesiz ve vicdanını askıya almış, mesleğine merhamet mayası katamamış bazı sağlık tüccarlarının nezdinde, deneyim kazanana kadar birkaçımızı yanlış teşhis vs. kurban ettikleri canlı birer nesne haline gelmiş hasta köleler olmaktan başka bir vasfımız olmuyor. Bu nedenlerden ötürü işlerini hakkıyla icra etmeyen, (hassasiyet göstermeden ve kaba bir üslup ile yaklaşımda bulunan) bazı sağlık çalışanları da bizim nezdimizde şifacı olmayı değil mezbaha kasabı olma vasfını hak ediyorlar.
En fazla sağlık sorunlarının yaşandığı en yoğun birimlerden biri de kadın hastalıkları. 21.Yüz yılda nüfusu arttırmaya yönelik çalışmaların yapıldığı, vatandaşların (ailelerin) çocuk sayısını artırmaya, kadınların çocuk doğurmaya teşvik edildiği bir ülkede özellikle de ilimizde kadın hastalıkları ile ilgili sağlık hizmeti yetersizliği gerçekten trajikomik bir durum. Devlet hastanelerinin kadın hastalıkları polikliniklerinde doktor yetersizliği nedeniyle sınırlı sayıda hasta kabulü yapıldığı için hastaların ve hasta yakınlarının maruz kaldığı eziyetin haddi hesabı yok. Bu olumsuz durumdan muayene olabilmek için günlerce, haftalarca ve hatta aylarca doktor randevusu bulamayan gebe hastaların yanı sıra hastalarının aciliyeti sebebiyle “geceden” hastane koridorlarında kuyruğa girerek hastaları için muayene sırası almaya çalışan hasta yakınları da nasip almaktalar. Geceden mesai saatine kadar beklediği halde sıra alamayan, günlerce bu şekilde kendilerine sıra verilmesini bekleyen ve hatta sıra alamadığı için doktorlara mağduriyet figanında bulunan hasta yakınları için de bu boş vermişlik büyük bir eziyete dönüşmüş durumda.
Kadın vatandaşlarına çocuk doğurun diye teşvikte bulunan bir yönetimin, kadın hastalarına yeterli sağlık hizmeti sunacak kuruluşlar sağlayamayan ve yine hizmeti verecek yeterli sayıda sağlık personeli bulunduramayan bir sistemin anne adayı kadınlara bu süreçlerinde eziyet oluşturmaktan başka bir etkisi olmuyor. Doğum oranı fazla olan bölgelerde kadın ve çocuklara sağlık hizmeti verebilecek kapasitede hastaneler yapılıp yeterli sayıda işinin ehli doktorlar ve vicdanlı saygılı sağlık personelleri atanmalıdır. Zira kadınların bu hassas süreçlerinde, vicdanı ve üslubu bozuk bazı sağlık çalışanları tarafından hakaret ve eziyete maruz kaldığı zamanlara ne yazık ki bizzat şahit olduk ve hâlâ da olmaktayız. Anne adayı kadınların vazifelerinin ağır ve önem arz ettiğinden hakları olduğu üzere gebelik ve doğum süreçlerinde kendilerine gereken hassasiyet gösterilmelidir.
Ağır ya da hafif fark etmeksizin bütün hastaların hastalık sürecindeki hassasiyet durumları, çektiği acılar, işlevsel kısıtlılıkları, halsizlikleri, ruhsal ve bedensel tükenmişlikleri muhtaç durumda olmaları sebebiyle şefkatli, anlayışlı bir yaklaşım ile hizmet beklentilerine acılarına rağmen bazı zamanlar maruz kaldıkları zulüm niteliğindeki olumsuz muameleler, sıkıntılar ne akla ne vicdana ne de insanlığa sığıyor. İnsanlığını rafa kaldırmış bazı sağlık çalışanlarının hastalara ve hasta yakınlarına karşı kaba ve hakaretvari bir üslupla muamele ettiği inkâr edilemez bir gerçek. Bu zihni ve üslubu bozuk sağlık çalışanları, hastaları ve yakınlarını çileden çıkartıp kışkırtarak toplumda da “sağlık çalışanına şiddet” diye bir olgu ve algı oluşturdular. Dile getirdiğimiz bunca sebepten ötürü tüm sağlık çalışanlarının insanlığa hizmet için önemli bir görev üstlendiklerinin farkında olmalarını ve bütün duyu organlarının yanı sıra en önce kalpleri ve vicdanları ile işlerine odaklanmalarını temenni ediyoruz.
Devletin milletine hizmet vermeleri için görevlendirdiği ücretlerini milletin vergilerinden oluşan kaynaklardan ödediği sağlık çalışanlarının bir kısmı düsturlarını unutup egolarını tatmin etmek üzere çirkin tutumlar sergilemekteler. Genellikle kırsal bölgelerde yaşayan, kendilerini ifade edemeyen, insanların dış görünüşlerine göre davranıp hadsizce bir üslup ile hakaretvari muamelede bulunan sağlık çalışanlarına tahmin ediyorum birçoğunuz da denk gelmişsinizdir. Özellikle doğumhanelerdeki ebeler olmak üzere birkaç kendini bilmez, hemşire ve tıbbi sekreterin bu insanlık dışı tutumlarına çoğu kez bizzat şahit olmuşumdur. Bu insanlar nereden geldiklerini unutup insani duygularını hangi kör kuyuya attılar bilmiyorum ama beklentim bu hadsizlerin bir an evvel yaptıkları işin bilincinde olarak kendi vicdanları ile kendilerine gereken revizeyi yapmaları ya da üstlerince kendilerine bu tutumları sebebiyle bir yaptırım uygulanması zorunluluğudur.
Devlet hastaneleri halkın sağlığına hizmet için vardır. Halkın bedensel, ruhsal ve mental sağlığını iyileştirmek yerine daha beter hale getiren unsurlara meydan olmak için değil. Devlet hastanelerinde bahsettiğimiz bunca olumsuz duruma maruz kalmamak için özel kuruşlara gitmeyi tercih edenler var ancak herkesin finansal imkanı yeterli olmadığı için birçok hasta bu eziyete maruz kalmaya ve el mahkûm katlanmaya devam etmekte. Bu filmin kalbi körelmiş, katranlaşmış kötü karakterlerinin aksine, iyi yürekli başrolleri de var çok şükür. İnsanlığa hizmet aşkı ile gayret gösteren, Lokman Hekim, İbni Sina, Zekeriya Râzî, Ebû Kasım el Zehravî gibi nice tıp duayenlerini idol edinmiş, işlerini gereken hassasiyetle (hakkıyla) yapan (icra eden) sağlık çalışanlarımızı elbette ki tenzih ederek empati yetisi olmayan kalpsiz sağlık çalışanlarına da örnek olmalarını diliyor ve kendilerine her zaman ihtiyacımız olduğunun bilincinde olarak minnetle teşekkür ediyorum.