Hiç durup düşünüyor muyuz acaba, bir yerlerde birileri açlıktan, susuzluktan, soğuktan, hastalıktan kısacası yokluktan, yoksulluktan, çaresizlikten ölüp gidiyor mu diye. Düşünmüyoruzdur. Düşünseydik eğer bu denli çoğalmazdı zannımca bu çaresiz hayatlar veya bu kadar kuytuda kalmazlardı. Gerçi gün yüzüne çıkanların da akıbeti malum! Hiç sorguluyor muyuz vicdanımızı, üzülüyor muyuz bu acı ve olumsuz yaşam koşulları ile savaşan biçareler ile karşılaştığımız zaman? Burkuluyor mu yüreğimiz, acıyor mu içimiz gerçekten, (bu acı gerçekle) böylesi hayatları olanlar için? Hiç koyuyormuyuz kendimizi bu hayatların yerine, onlar gibi hissedebiliyor muyuz, o yokluğu, yoksulluğu, çaresizliği iliklerimize kadar içimizde? Hiç farkında mıyız yoksulların varlıklı insanların yaşantısında hakları olduğunun? Evet, her bir yoksulun hakkı refah içinde yaşayan her bir varlıklı insanın boyun borcu olduğu bir gerçek. Peki, hangimiz ne kadar önemsiyoruz bu borcumuzu? Bir yerlerde birileri yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi verirken bazılarımız ise tabiri caizse israfın dibine vuruyor. Ve farkında değiliz ki günlerce aç kalan her bir çocuğun vebali her bir nankör insanın israf niteliğindeki yemeyip çöpe döktüğünde, her bir yırtık, yamalı çocuğun vebali, bir giydiğini bir daha giymeyen insanların giyim kuşamında, alın teri ile kazandığı cüzi miktardaki parayla kırk kanaat geçinmeye çalışan bir babanın vebali, oturduğu yerden hak etmediği kazançlar elde edenlerin boynunda, mutfağında tencere kaynatamayan her annenin vebali güzellik salonlarında para savuran kadınların boynunda, tedavisi için ilaç alamayan her hastanın vebali estetik bağımlısı her insanın boynunda, nefes almak için cihazlara bağlı yaşam mücadelesi veren her hasta çocuğun vebali sigaraya hesapsızca para harcayan her tiryakinin boynunda, kendi sınırlarının dışına çıkamayan, hayatında birçok şey içinde uhde, gözünde hasret kalan, her bir insanın vebali, düşüncesizce yaşayan, her şeyin bir üst modelini almak için yarışan marka meraklısı her bir müsrifin israf ettiklerinde... Evet, biz "komşusu açken tok yatan bizden değildir. Komşun hastalanırsa ziyaretine gidersin, vefat ederse cenazesini kaldırırsın. Senden borç isterse borç verirsin. Darda kalırsa yardım edersin. Başına bir felâket gelirse teselli edersin. Evinin damını onunkinden yüksek tutma ki, onun rüzgârını kesmeyesin. Ya senin ne pişirdiğini bilmesin ya da pişirdiğinden ona da ver." Diyen nezaket ve anlayış timsali örnek ve gerçek bir önderin bir Peygamberin "güya" Müslüman bir ümmetiyiz. Yine Misafirperverliği ve yardım severliği ile bilinen bir milletiz. Ama maalesef ki duyarsızlığımız ve sorumsuzluğumuz hat safhalara çıkmış durumda. Düşünün Mesela "Paylaşmak" kavramını amacından o kadar uzaklaştırdık ki yediğimizi, içtiğimizi ikram etmeyi unutup yediklerimizi, gördüklerimizi "görgüsüzce" sosyal medya aracılığıyla adeta göze sokarcasına yayıyoruz. "Bugün buradaydım, bunu yedim, bunu içtim, bunu aldım, bunu giydim vs. Ama söz konusu ihtiyacı olanlar için birinden yardım talebine, gelince de hepimiz üç maymunu (görmedim, duymadım, bilmiyorum.) oynuyoruz. O kadar ağır geliyor ki bazılarına sadaka vermek ve ya muhtaç olanlara yardım etmek. Oysa "Belâ'dan ancak sadaka verenler selâmette kalır."  Veya "Allah rahmet gözüyle sadece kalbinde merhamet bulunanlara bakar, Salih amel işlemiş olsa bile."  Ayetler ve hadisler ile açıklanan iyilik ve yardımlaşma kavramları yine de gereken önemi görmüyor. İnsanların iyilik yapma heveslerini kıran pek çok olumsuz örnek var elbette. Bunlardan en barizi sokak dilencilerinin alışkanlık ve yaşam tarzı haline getirdikleri dilenerek geçinme şekli ve tabi ki dolandırıcılık çeteleri oluyor. Ama bu olumsuzluklar hayatta ihtiyaç sahibi insanların olmadığı inancına sahip olmamızı gerektirmiyor. Çünkü hayatta pek çok yoksul insan mevcut ve biraz çaba ile bunu anlamak da mümkün. Yeter ki içimizde yardım etme isteği olsun. Mesela tedavisi oldukça maliyetli ve devlet tarafından karşılanmayan hastalar var bunlara örnek SMA TİP kas hastası çocuklar ülkemizde hayli fazlalar. Bunların tedavileri için gerekli olan miktar, yakınları ve çevreleri tarafından kampanyalar ile sağlanmaya çalışılıyor. Bu kampanyaları sosyal medya aracılığı ile geniş kitlelere duyurmaya çalışıyorlar. Biz de karınca kararınca bu kampanyalara destek olmaya gayret ediyoruz. (Fatma Betül için) Duyarlı insanlarımız da var. Daim olsunlar ama. İnsani duygularını yitirmiş garip tepkiler verenler var ki sanırsınız organlarının ve ya hayatlarının bağışını talep etmişiz. Oysa sadaka ve iyilik her insanın canının ve malının bereketi için kendisine Yaradan tarafından verilmiş bir lütuftur. Bakınız tezimizi destekleyen ayet ve hadisler mevcut: "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." "İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir?" Ayet ve hadislere rağmen hala gaflette olanlar için ne vahimdir durum.