“Eve döndüm yağmur getirdim/ Ev yeşerdi ben yeşerdim.” dediğinde Necati Cumalı, bugünlerimize elbise gibi giydirdim bu dizeleri. Eve döndük, yuvamıza… Uzun zaman olmuş otel gibi kullandığımız, sadece gidip geldiğimiz, kalamadığımız, hele de kendimizle baş başa, o eve döndük.
Bir sınanmadayız belki, gözle dahi görülemeyen, ufacık bir virüsle binlerce insan hayatını kaybediyor. Bunun bir mesajı olmalı ya da birçok… Vardır bunda da bir hayır ya deyip biz tedbirimizi alalım bu sınanmayı da atlatalım Allah’ın izniyle. Ne hiçbir şey olmamış gibi ne de kıyamet kopmuş gibi duralım mevzunun ortasında. Biz şöyle eve geçelim bir önce. Bir çay demleyelim mis kokulu, yanına bir muhabbet. Eski defterleri açalım, eski günleri yâd edelim. Takvimlerden bîhaberim uzunca zamandır. Eve hasret olan benim için evde kalmak kulağa tatlı bir terennüm gibi geldi. Alışık değilim, hep dışarıda olan ben şimdi şuracıkta uzun uzun oturmalıyım. Müslüman dediğin oturup musibetten kendine nasihat biçendir. Uzun uzun oturduysam boş da oturmadım elbet. Dizdim nasihatleri önüme, sonra bir bir yaptım gereği ne ise. Evvela tüm sosyal medya hesaplarımı kapattım, telefonum neredeyse gün boyu sessizde ve benden uzakta. Böylesi bir huzuru kısa süreli de olsa hepinize tüm kalbimle tavsiye ediyorum.
Ne çok şey ihmal etmişim meğer. Birikmiş de birikmiş, bir dağ inşa etmişim evin içinde. Ev… Ne sıcak bir kelime… Ev dedikçe mest olup araya gireceğim böyle. Bu süreci en iyi nasıl değerlendiririm diye neredeyse hepimiz düşünmüşüzdür. Hele de çocuklu evler iyice bir düşünmüştür, 5 yaşındaki Muhammed Fatih evde olunca haliyle biz de düşündük. Aramızda kalsın çocuklarla evde olmak, kalmak hem de uzun uzun kalmak epey eğlenceliymiş.
Bizim evde bu virüs sürecinden önce de hep birlikte zaman geçirme etkinliklerimiz vardı. Bu süreçte de daha yoğunlaştı tabi. Sizler için de listenize ekleyebileceğiniz bir şey olur diye yazalım şuraya. Çocuklu evler için her güne muhakkak bir oyun, deney, mutfak etkinliği, spor, sünnet uygulaması gibi çeşitlendirebileceğiniz çok sayıda aktivite var.
-Şahsi okumalarımız dışında haftanın ilk üç günü akşam çay saatinde belirlenmiş bir kitabı (her gün başkası okuması kaydıyla) sesli olarak okuyoruz, Peygamberler Tarihi kitabındayız şu an ve her peygamberin hayatından sonra Cuma geceleri bilgi yarışması düzenleyip kazanana hediye veriyoruz. Bu okuma saatlerinde çocuklar başta zorlanabilir fakat zamanla alışacaklardır. Muhammed Fatih biz okumaya çalışırken sıkılıp oradan oraya atlar, okumayalım diye elinden geleni yapardı. Şimdilerde ise kitabı görür görmez odada yerini alıp sessizce bizi dinliyor.
-Perşembe günü (yine sesli olarak) Kur’an okuyup birbirimizin kıraatine yardımcı oluyoruz.
-Cumartesi film veya belgesel gecesi; aile ile izlenebilecek sayısız film var.
-Yıllardır biriktirdiğimiz albümler bugünü bekliyormuş. Siyah beyaz fotoğraflar, hatıralar, duygusal anlar havada uçuştu, bir tüy gibi kalbimizin üstüne kondu. Bu vesileyle akrabalar, eski dostlar arandı.
-Evde eskilerden kalma bir fotoğraf makinem vardı. Muhammed Fatih’e hediye ettim ve ondan fotoğraflar çekmesini istedim. Bir süre sonra çektiği bu fotoğraflardan seçip ona evde bir sergi düzenleyeceğiz. Makineyle yatıp kalkıyor. Balkondan bir sürü bulut çekmiş, cama konan sineği, sehpanın kenarındaki çiziği, güneşi, saksılarını, yırtık çorabını bile çekmiş. Arada makineyi kendine çevirip gülüşünü çekiyor, koca bir surat, koca bir gülücük. Fotoğrafa bakınca o gülücük iki eliyle yanaklarınızdan tutup sizi güldürüyor.
-Yaşlılar haftasında pamuktan sakal bıyık yaptık Muhammed Fatih’e, dedemin köstekli saatini koyduk yeleğinin cebine, eline bir baston. Güya yaşlılarımızı anlatacaktık ama elindeki bastonla odanın içinde dans ede ede bizi kovaladığıyla kaldık.
-Ona sayıları, alfabeyi ve elifbayı da oyun eğlence derken kaşla göz arasında öğretiyoruz. Çocuk tüm bunları okulda bir anda yükleneceğine biz oyunlarla sevdirmek istedik.
-Bol bol resim çizdiriyoruz. Ona masallar anlatıyoruz ve yine ondan bize kendi masalını anlatmasını istiyoruz. Çocuklarınızın hayal dünyasının nasıl zenginleştiğine tanık olacaksınız.
- Evde ben tee ilkokuldayken marangozda yaptırdığımız kocaman Hacivat ve Karagöz duruyor, onlarla kendi yazdığımız diyalogları bir sahne kurup ev halkına sunduk, düşündüğümden de eğlenceli oldu.
- Sandıktan büyükçe beyaz bir çarşafı odanın ortasına serip üzerine rengârenk el ve ayak izleri bıraktık, çokça resim çizdik ve yine yıllar sonra içimiz renklensin diye tekrar sandıkta sakladık.
-Sandalye kapmaca, yerden yüksek, saklambaç, körebe, gölge oyunları, evin içinde fenerle harf avcılığı, yap-boz küçüğümüzle yaptığımız sizlerin de eğlenerek yapabileceğiniz etkinliklerden sadece birkaçı.
- Her sabah muhakkak düzenli egzersiz hem fiziken hem ruhen sizi inanılmaz iyi hissettirecek. Bol bol su ve meyve tüketimi de önemli.
Şahsi yaptıklarıma gelince,
-Neredeyse şu an ülkenin yarısının yaptığı gibi okuyacağım diye biriktirdiğim kitapların arasına daldım.
-Her gün en az iki sayfa Kur’an ve bu sayfaların meal ve tefsirini okuyarak günü taçlandırıyorum. Tam şuracıkta söylemeden geçemeyeceğim; yaşamak üzerine çok konuşurduk arkadaşlarla ve “yaşamak fakat ne uğruna yaşamak?” diye klasik sorumuzu sohbetin başköşesine oturturduk. Şimdi bu soruyu da en başa oturtmanızı rica ediyorum; “evde yaşamak fakat ne uğruna?”
-Her gün en az 30 dakika İngilizce çalışıyoruz kardeşim Elif ile. Arapça’nın temelini attım ve bildiğim fakat tam anlamıyla vakıf olmak istediğim Kürtçe ve Farsçaya da yoğunlaştım.
-Ney üflemek benim hayatımın soluklanma bahçesi. Size hem ruhen hem de fiziken kazandıracaklarını duysanız daha neler dersiniz. Sabrınızdan duruşunuza, öfke kontrolünüzden kan dolaşımınıza kadar nelere etki ediyor say say bitmez. Ney’imi alalı neredeyse on yıl olmuş ama ancak bu inziva sürecinde tam anlamıyla eserlere vakıf olabildim. Üstelik teknolojiden yararlanıp sadece izlediğim videolarla öğrendiğimi bilmeniz belki sizi de başlamaya teşvik eder.
- Her hafta ya da ay, uzunluğuna göre bir sure, şiir ezberliyorum. Bu ezber konusu önemli. İbn-i Haldun’un; ''
İnsan beyni değirmen taşına benzer.
İçine yeni bir şey atmazsanız,
kendi kendini öğütür durur.” sözü kulağıma küpe oldu yıllarca. İleride karşılaşabileceğiniz bir alzheimer hastalığına bile şimdiden bu ezber yöntemiyle engel olabilirsiniz.
Buraya yapılabilecek sayısız meşgale yazılabilir fakat tüm bunları yapmayı istemek lazım. Eve dönmüşken bunu istemek hepimize iyi gelecek.
Yaptığınız her etkinliğe ailenin tüm fertlerinin katılımı isteksiz olsalar bile çok önemli. Ben yapamam, ben oynamam diyen aile büyükleri bile işin sonunda bir kere daha oynayalım diye ısrar eder hale geliyor. Bizim evde survivor parkurları kuruldu, sehpalardan, yastıklardan, kepçelerden. Nişasta deneyini yaparken amaaan altı üstü bir nişasta deyip meraktan saatlerce nişastanın içinden çıkamamıştık. Tabu oynarken en heyecanlımız yine evin büyükleriydi. Limon çekirdeklerini saksıya ekerken, çim adamı sularken, sessiz sinema oynarken, hep birlikte kurabiye yaparken içimizde evde olmanın şarkısı çalıyordu. İsmet Özel de;
“Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!”
diye ısrarla boşuna söylememiştir ya. Eve döndük, şarkıya döndük, kalbimize döndük, ev yeşerdi, biz yeşerdik…
kadıköy medyum
kaspersky lisans satın al