“Çocuklar bizi bekliyor yarın ve biz hazır değiliz. Bu işe nereden giriştik!”
Lise yıllarında başlamıştı yardım kampanyaları başlatıp “birlikte” ortaya iyilik ve güzellikler çıkarma fikri. Kermesler düzenlenir, esnaflar gezilir, geceler organize edilir, biletler satılır ve tüm bunlar adeta nefes alıp vermem kadar gerekli addedilirdi. Sonra Elazığ’da üniversite okurken birbirinden müthiş yardım kuruluşları ile tanıştım, oralarda da koşturmayı nasip eden Allah Muş’a döndüğümde sanki bir ıssızlıkla imtihan ediyordu beni. Bir sessizlik vardı, bir durağanlık. Bu ritme uymam mı gerekiyor yoksa kalkıp koşmam mı gerekiyordu, bocaladım. Herkesin “tek başına bir şey yapamazsın” dediği yerdeydim. Tek başıma değildim. Bir ses etsem, sesimin yetiştiği yerlerde karşılık verecek ve hep birlikte güçlü bir şarkıya dönüşeceğimiz birileri vardı. Üniversite topluluğumuzu kurup konferanslar, geziler, turnuvalar düzenledik. Asıl yapmamız gerekenlerin zeminini hazırlıyorduk. “Orada Bir Köy Var” projesine başladığımızda ekip arkadaşlarımız çok heyecanlıydı, seslerimiz birleşmiş ve artık o şarkıyı hep birlikte söylüyorduk. Köy okullarındaki kardeşlerimize, bot, mont, kırtasiye malzemeleri götürüyorduk. Fakat inanılmaz meşakkatli ve maliyetli olan bu projenin sürekli olması zor görünüyordu. Hâlbuki hep şunu söylüyorduk “inanan insanlar için imkânsız diye bir şey yoktur, Allah’ın izni ve yardımıyla bizim de gayretimiz ile her şey mümkündür”. O halde yola çıkalım. Birkaç köy okulunun ardından proje duyuldu ve köylerden bize ulaşmaya başladılar. Öğretmenler çocukların ihtiyaçlarını bize bildiriyor, biz de “geleceğiz inşallah” diyorduk. Bir gün yine böyle bir telefon aldık ve dönüp arkadaşlara beş kuruş paramız olmadığını bu okula gitmemizin pek de mümkün görünmediğini söyledim. Hemen bana aslında başından beri bizlik bir durum olmadığını hatırlattılar. Evet, bizim zaten hiç paramız olmamıştı ki. Bu çocukların nasibi zaten hazırdı ve Allah bize ulaştırmayı nasip etsin, bizi buna vesile kılsın diye sadece yola çıkmaya niyet etmemiz gerekiyordu. Çevremizi haberdar ediyorduk, özellikle sosyal medya muhteşem bir araç bu hareketler için. Neredeyse saatler içerisinde bizi hayretlere gark eden yığınla yardım geliyordu. Yurt dışından, il dışından, hiç tanımadığımız insanlardan. Daha dün elimiz boşken bugün kucak dolusu mutlulukla okullara gidiyorduk. Çocukluğumdan beri ihtiyacım olsa dahi kola kolay ailemden para istemeyen ben bir gün bu konuda terbiye edildim sanırım, bu projelerin bizi yetiştiren büyüten kısmı da bu. Yarın bir okula gitmemiz gerekiyor fakat söz verilen para henüz elimize ulaşmadığı için bot, mont hazırlığı yapamadık. İptal etmeliydik ama çocukların geleceğimizden haberi vardı, bizi bekliyorlardı. Muş küçük yer ve belli başlı kapısını çalacağınız iş adamları var. Biz daha önce gittiğimiz insanları rahatsız etmemek adına başka bir yol aradık, kendimizce bulduk, esnafları gezecektik. Ocak ayı, hava buz, akşam saatleri, ellerimiz mosmor olmuş, titreyerek esnafların kapısını çalıyoruz. Kimi üç kimi beş lira uzatıyor, haklılar da. Güven zor tesis ediliyor bu devirde. Bir kuyumcuya girdik, titremekten dilim dönmüyor, gülümsedi beyefendi, kasayı açtı ve avucumuza bir lira bıraktı. Dilencilikti bu yaptığımız, adam haklıydı. Yine de yarına yetişmek için aklımıza ilk geleni yapmıştık. Kapıya çıktığımda ağlamamak için kendimi zor tuttum, yutkunamıyordum, demek Nuray hanım sen, ailenden bile para isteyemiyordun. Bu bir nefis terbiyesi olmalıydı diye içimden geçirirken arkadaşımın sesi ile yine sesimi buldum; “çocukları düşün, onlar için…” Hamd olsun yetiştirdik ve o günden sonra Allah yetişmeyi hep nasip etti. Projeyi büyüttük, onlarca köy okuluna, binlerce öğrenciye bot, mont, kırtasiye malzemelerini ulaştırdık. Onlarca okula binlerce kitap ulaştırarak kütüphanelerini donattık, okul bahçelerini ellerimizle temizledik, fidanlar diktik, okulları boyadık, çocuklarla oyunlar oynayıp kendimizi bulduk. Bir gün biri “siz üniversite topluluğusunuz, daha akademik faaliyetlerde bulunmanız icap eder, ne diye köy köy geziyorsunuz” dedi. Gençlerin gelişimine katkı sağlayacak çeşitli faaliyetlerde zaten bulunuyorduk ama “Orada Bir Köy Var” projesini biz köydeki çocuklardan ziyade belki de kendimiz için yapıyorduk. Çünkü oralara gitmemiz, o çocukları görmemiz, başka hayatlara da tanıklık etmemiz gerekiyordu ki okuduğumuz o bölümlerin mezuniyet sonrasında hakkını verebilelim. Biz iyi öğretmen, iyi mühendis, iyi hemşire olabilirdik ama temeline iyi insan olmayı oturtamazsak bütün hayatımız sallantılı olurdu.
Ayrıca uzun yıllardır hem Muş’ta hem de farklı şehirlerde ihtiyaç sahibi ailelere ulaşıyoruz. Bu bir proje değil, bir adı da yok. Evin erzak, eşya ihtiyacı, varsa çocukların okul ihtiyaçları, varsa borçları, varsa kurumlarla ilgili işlerinde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Yaşlılarımızı ziyaret ediyoruz, doya doya gülmeyi unutmuş çocukları sinemaya, oyunlara, yemeğe, eğlenceye götürüyoruz. Birincisi bunların hiçbirine şahsi katkım olmadığı için açıkça yazıyorum. Şahsi yardım ve iyiliklerin yazılması, paylaşılması son derece rahatsız edici bir hal aldı. Fakat yardım kuruluşlarının, toplulukların da ailelerin yüzünü ya da bilgilerini ifşa etmeyecek şekilde paylaşım yapması ise elzem bir durum. Bu şekilde ihtiyaç sahibi ve yardımseverler arasında bir köprü oluşuyor. Başka insanlar da görüp haberdar oluyor, yardım edemese bile etrafını bilgilendirerek bu halkayı genişletiyor. “Ali, Veli falanca aileye şu kadar para vermiş, erzak almış” nümayişi yerine “falanca topluluk, ismi verilmeyen hayırseverlerin yardımını ailelere ulaştırdı” hassasiyeti ince bir çizgi ile ayrılıyor.
Geçen gün bir arkadaşım “Nuray, o kadar yardım topluyorsunuz ve hiçbirini paylaşmıyorsunuz, sonuçta şahsi yardımlarınız değil, teşvik amaçlı paylaşmanız gerekmez mi ki insanlar ulaştığından emin olup size güvensin, tekrar yardım etme istekleri olsun.” dedi. Aslında evet, paylaşabiliriz ama biz bunu çok sistemli, düzenli yapmadığımız için açıkçası içimden de gelmediği için gittiğimiz hiçbir aileyi paylaşmadık. Tekrar söylüyorum başkasının yardımları iletiliyorsa hassasiyetler de gözetilerek paylaşım yapılmalı ama neticede biz bir Kızılay değiliz, İHH değiliz hele de Hayırda Buluşanlar Topluluğu hiç değiliz J İmrenerek ve her daim muhabbetle duamda olan HBT ekibine, Danışman Hocaları Hatip Erdoğmuş Hocama saygılarımla J Onlar, yıllardır istikrarlı bir şekilde ve büyüyerek güzel niyetlerle her ihtiyaç sahibi ailenin kapısına varıyorlar, Allah razı olsun, gayretleri kavi olsun. Aramızdaki bu muhabbetin bir sebebi de elimizde fazla kalanı biz onlara, onlar bize gönül rahatlığı ile bırakır. En çok biz, hep biz mantığı ile değil kime faydası olacaksa onda kıymetlensin isteriz. Arkadaşımın dediğine geleyim yeniden. Sahi siz ne güzel insanlarsınız. Ailelere gittiğimizde sağdan soldan halledebilirsek tamam ama sıkışırsak paylaşım yapıyoruz ve geri dönüşleriniz muazzam. Bir de müdavimlerimiz var ki İBAN kaydetmişler ve paylaşımı gördükleri gibi hesaba para atıyorlar. Biriniz de dönüp sorgulamıyorsunuz, biriniz de dönüp ulaştı mı yerine diye sormuyorsunuz. Ulaştı. Hep de ulaşacak Allah’ın izniyle. Yusuf Abi bu sabah şöyle yazmış, “İyi ki varsınız. Bazen hayatın telaşında insanî yanlarımız köreliyor, hatırlatıyorsunuz.” İyi ki varız Yusuf Abi, hep birlikte iyi ki varız. Yıllar önce buz gibi havada çöp karıştıran minicik çocukları görünce perişan olmuşum, bir arkadaşım da şöyle demişti “aman boş ver ne üzülüyorsun biz her gün böylelerine nasıl yardımlar yapıyoruz”. Mesele yardım yapmak değildi ki. Hemhâl olamıyorsak, açın, açıkta olanın haline ciğerimiz dağlanmıyorsa, gönlümüzden gelerek o eli uzatmıyorsak ne anlamı kalır yardımın. Unutmadan, insanî yönlerinizi köreltme meylinde olanlara etki edemiyorsanız size etki etmemeleri için hayatınızdan çıkarmanız sağlıklı olur. O arkadaşım da kim bilir nerelerde.
Son olarak “İYİ Kİ VARSINIZ…” Muazzez Abla, Yunus Emrah, İdris Abi, Mızgin, Yusuf Abi, Vezir, İsmail, Sena, Derin, Sümeyra, Şeyma, Cihan, Ali, Kadir, Tayfun, Halil, Abdullah, Mehmet Akif, Muhammed Ali, Emrullah Abi, Behzat Bey, Hakan, Ufuk, Gamze, Huri, Hasan Hüseyin, Muhammed İkbal, Zahit, Ece, Meral, Yahya, Veysi, Halil İbrahim, Serdar, Canan, Gökhan, Kübra ve adını hatırlayamadığım kalbinde iyilik olan bütün yol arkadaşlarım, hep var olun, iyi olun…