AKŞAMSEFASI
İlerleyen zamanla birlikte anıların gündelik yaşamımızdaki etkisi de artıyor. İnsanın anıları bire bir hatırlaması pek mümkün değildir bana göre . Bizi mutlu eden veya üzen anılar belleğimizin filtresinden geçerek yeni bir gerçeklik kazanıyor. Bu yeni gerçeklikte çocukluk yılları da büyük bir yer tutuyor. Kuşkusuz dile getirdiklerim benim için de geçerli. Hatta kendimden yola çıkarak bu tespite ulaştım diyebilirim. İşte bu yüzden çocukluğumun gizli cennetinde istediğim zaman istediğim şekilde o yılları yaşıyorum yeniden. Her şey size ait çünkü. Dışarıdan bir müdahale söz konusu bile değil. Ne şimdiki an ne de gelecek günler gibi başkalarının gölgeleri yoktur onların üzerinde. Olmuşsa bile yeni gerçeklikte hiç kimse yoktur artık. Başkalarının gölgeleri yerini daha başka şeylere bırakmıştır. Ben de o gölgeleri akşamsefalarıyla donatmış olmalıyım. Belleğimde bugün bile renkleri ve kokusuyla o kadar canlı duran akşamsefalarıyla.
Bahçe içindeki ağaçlarıyla, havuzuyla, salıncağıyla ,akşamsefalarıyla çocukluğumun gizli cenneti olan o ev. Aradan uzun yıllar geçmiş olsa da ne zaman o evin önünden geçsem güzelim kokusuyla akşamsefaları bana göz kırpar. Oysaki ne çocukluk ne de akşamsefaları kaldı şimdilerde . Nazım Hikmet’ in uzak gördüğü gençlikten daha da uzak çocukluk . Fakat gerçeklikte bu kadar uzaklaşan zaman dilimleri rüya aleminde her an elimin altındadır. Rüyalarımın çoğu halen o evde geçer. Halen o salıncakta sallanan ben ,o havuzdaki suya dalıp hayaller kuran ben ,akşama doğru yavaş yavaş açan akşamsefalarına koşan ben. Sayısız kere bu imgeyi rüyaya taşıyan ben.
Bugünden geçmişe her yol alışımda yol boyunca kokusuyla akşamsefası bana eşlik eder. Güzelliğini hemen ele vermeyen ,o ana şahit olmak için sizden biraz zaman isteyen o zamanı sabırla aştığınızda tüm ihtişamıyla sizi selamlayan akşamsefası çocukluğumun bütün olumsuzluklarını kapatır. O yıllara dair hatırladığım tek şey mutlu mesut o bahçede geçirdiğim uzun yaz günleri ve akşamları olur. Sonsuz gibi gelen birkaç yazın geçirildiği o evden aldığım yaşanmışlıklarla ruhum şekillendi. Kim bilir sırf akşamsefası açacak diye beklediğim akşamlar o yüzden bana halen çok çekici gelir. Günün sabahında solan onları gördüğüm için sabah vakitleri halen bana daha çok bir solgunluğu hatırlatır. Halbuki bunun tersine inanır insanların çoğu. Sabah vakti ilk nefesin başlangıcı akşam vakti ise biten günün son nefesi gibidir. Bunun aksini düşünmek ,buna inanmak çok tuhaf gelecektir bu yüzden . Kim nasıl düşünmek isterse öyle düşünebilir tabii. Fakat ben ısrarla halen bu düşüncedeyim. Bana ağaçların ve suyun güzelliğini, doğanın içtenliğini ,toprağın sıcaklığını, akşamların sonsuz sessizliğini ve ruha dokunan o laciverdi gökyüzünü bir bütün olarak o kokusuyla akşamsefası öğretti. O ruhuma işledi bütün naifliği . Doğanın içindeki yaşam mucizesini o gösterdi. O fısıldadı kulağıma sarhoş edici kokusuyla sevgiyi. O koku beni bugüne getirdi. Bu yüzdendir halen üstüm başım akşamsefası kokar.
Geçmiş bizden uzaklaştıkça anılar bizimle yakınlık kurmaya başlar .Yakınlık kuran anıların nasıl olacağı ,bizi huzursuz eden mi yoksa bizi şefkatle kucaklayan mı olacağı biraz da çocukluğumuza dayanır. Kabul etmek gerekirse çoğu insanın çocukluk anıları huzursuz edicidir. Anne ve baba imgeleri sevgisizdir. Çevre tamamen ilgisiz ve gerçeklik oldukça can sıkıcıdır. Böyle bir atmosferde ne büyük nimettir ki çocukluğu doğanın kucağına düşmüş biri olmak. Sevgiyi ve emeği doğayla öğrenmek. Güzelliği doğanın bağrında görmek. Doğanın kucağında başlayan yaşamın yine doğanın kucağında son bulacağına inanmak bu nedenle kendini hep güvende hissetmek.. Ne diyordu Edip CANSEVER :
‘Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor. ‘’