Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri, Türkiye’nin coğrafî, tarihi, kültürel ve toplumsal olarak zengin çeşitliliğe sahip alanlarından biridir. Burada kapısı olan üniversiteler yalnızca yerel topluma hizmet eden kurumlar olmakla kalmamalı; aynı zamanda bölgenin sahip olduğu tarih, dil-kültür-edebiyat, folklorik çeşitlilik, iktisadi üretim ve coğrafi bağlantı imkânlarını “öğrenme ve araştırma alanı” olarak yeniden yorumlamalıdır. Bölgede konuşlanan yükseköğretim kurumları, örneğin yerel sorunları; iklim, tarım, hayvancılık, su yönetimi, göç, turizm ve kültürlerarası iletişim, sınır coğrafyası ve dil/ağız/aksan çeşitliliğini araştırma gündemine taşıdıkça hem toplumsal etki yaratabilirler hem de sıralama açısından değer taşıyan özgün veri üretimine katkı sağlayabilirler. Zira URAP 2025-2026 raporuna göre, üniversitelerin sıralamalardaki yükselişi için makale sayısı, atıf sayısı, uluslararası ortak makale sayısı, TÜBİTAK proje sayısı gibi göstergeler belirleyici niteliktedir. Bu bağlamda, bazı üniversiteler pilot üniversite seçilse bile bölge üniversiteleri kendi “farklılıklarına” göre yeniden güçlü bir vizyon ile konumlanarak akademik açıdan yeni avantajlar elde edebilirler.

URAP raporuna göre, üniversitelerin yükselmesinin önündeki önemli engellerden biri, etki değeri düşük dergilerde yayımlanma oranının yüksek olmasıdır. Yani sadece makale sayısını artırmak değil, nitelikli ve etkili yayınlara yönelmek gerekiyor. Bölge üniversiteleri için bu şunu gerektirir: akademik personelin yayın stratejilerinde destek mekanizmaları (yazım atölyeleri, uluslararası dergi hedefleme, kurum içi teşvikler) oluşturulmalı; ayrıca “yerel sorunlar” kadar “küresel sorunlara” katkı sunan araştırmalar teşvik edilmelidir. Böylece hem ulusal hem de uluslararası atıf ve görünürlük artabilir. Eğitim-öğretim yükü, öğrenci-öğretim üyesi oranı gibi yapılandırma göstergelerine dikkat edilmeli; araştırma odaklı görev tanımlarının netleştirilmesi gerekir.

Akademik üretimin yükseltilmesi sadece araştırmacının çabasıyla sınırlı değil; üniversite yönetiminin stratejik yönetişim kapasitesiyle doğrudan ilgilidir. Bölge üniversitelerinde idari yapıların, araştırma/vizyon üniversitesi kimliğini benimseyecek şekilde yeniden kurgulanması önemlidir. Fakülte dekanlıklarının, araştırma merkezlerinin, proje ofislerinin ve yayın destek birimlerinin görev, sorumluluk ve kaynak bakımından güçlendirilmesi ehemmiyeti fevkalâdedir. Yönetim kademesinde ölçülebilir göstergeler (yayın sayısı, atıf, uluslararası ortaklık, proje sayısı) bazında yıllık hedefler belirlenmeli ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli altyapı (kütüphane, veri erişimi, araştırma fonları, yurt dışı bağlantılar) sağlanmalıdır. Ayrıca, idari süreçlerin “bölgesel dezavantajları” azaltma odaklı olması, yerel işbirliklerine açık ve esnek bir yönetişim kültürüne sahip olması zoraki bir süreçtir.

Üniversitelerin sıralamalarda yükselmesi için sadece araştırma değil eğitim-öğretim boyutu da önemlidir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı, doktoralı öğrenci oranı gibi göstergeler de sıralamada dikkate alınmaktadır. Bu durumda, Doğu ve Güneydoğu’da yer alan üniversiteler için şu adımlar kritik görünmektedir: Öğretim üyesi-öğrenci oranları rasyonel veriler ışığında iyileştirilmeli, doktora programlarının kapasitesi artırılmalı, nitelikli öğrenci çekimi için burs, barınma ve finansal destek mekanizmaları geliştirilmeli, uluslararası öğrenciler ve değişim programları artırılmalıdır. Ayrıca, öğretim üyelerinin öğretim yüklerinin, araştırma‐yazma yükleriyle dengelenmesi, inovatif öğretim yöntemlerine yer verilmesi, dil yeterliliği (özellikle İngilizce) ve dijital eğitim altyapısının güçlendirilmesi gibi adımlar da eğitim kalitesini yükseltecek ve dolayısıyla kurumun görünürlüğüne katkı sağlayacaktır.

Bölgedeki üniversiteler sadece araştırma ve eğitim kurumları olarak değil, aynı zamanda toplumsal dönüştürücü aktörler olduğu unutulmamalıdır. Kültürel çeşitlilik, yerel inançlar, dil ve ağızdaki edebi ve folklorik farklılıkları, kent‐kırsal bağları ve sınır coğrafyası dinamikleri gibi özellikler üniversitelerin sosyal sorumluluk alanlarını genişletmektedir. Bu bağlamda, bölge üniversiteleri “toplumla etkileşimli” araştırma ve proje üretme kapasitesini geliştirmelidir. Yerel halkla işbirliği içinde yürütülen projeler, bölgeye özgü kültürel mirasın araştırılması, sosyal girişimler, bölge kalkınmasına yönelik eğitim‐araştırma aktiviteleri hem toplumsal etki yaratır hem de kurum profilini güçlendirir.

URAP raporlarında öne çıkan göstergeler arasında “yurt içi ortak makale sayısı”, “uluslararası ortak makale sayısı” ve “TÜBİTAK proje sayısı” gibi parametreler bulunmaktadır. Bu, özellikle bölgesel üniversiteler için stratejik bir fırsat anlamına gelir: yerel değil uluslararası ortaklık ağı kurarak, yurtdışı ve yurtiçi üniversitelerle ve araştırma merkezleriyle işbirlikleri geliştirerek, ortak projeler, makaleler artırılabilir. Özellikle genç araştırmacılara yönelik yurt dışı araştırma bursları, ortak doktora programları, uluslararası konferans katılımı teşvikleri gibi mekanizmalar kurulmalıdır.

Son olarak, tüm bu adımların tek seferlik değil “sürdürülebilir” olması gereklidir. Kurumsal kültürde “araştırma‐yayın‐etki” odaklı bir performans yönetimi sistemi kurulmalıdır. Öğretim üyesi performanslarının düzenli izlenmesi, yayın ve atıf hedeflerinin şeffaflaştırılması, genç araştırmacılara mentörlük sistemleri, yayın yazım ve altyapı destekleri gibi uygulamalar kurumsal kaliteyi kalıcı hale getirir. Başarının yalnızca sıralamalarda yükselmek değil, bölge ve ülke için değer üretmek olduğu unutulmamalıdır. Doğu ve Güneydoğu üniversiteleri için bu süreç, bir “puan artışı” değil, bir vizyon yükselişidir.