Çarparak çıktığınız bir kapının ardında bekliyorsanız ve ya anahtar deliğinden bakıyorsanız, aklınız da yüreğiniz de içerde kalmıştır. Gitmekle kalmak arasındaki o, araftaysanız eğer çarparak çıktığınız bir kapının size kendiliğinden açılmasını hele ki içeri davet edilmeyi beklemeyin. Hele kendi anahtarınız ile girmeyi sakın denemeyin. Yarattığınız depremin şiddetiyle içerde neleri kırıp döktüğünüzün bilincine varın önce. Ve adabınca çalın kapıyı, usulünce girmeyi deneyin içeri. Gerekirse eşiği aşındırın, aklınızın ve kalbinizin yanında yer alın. Ya da bu yönde gayretiniz yoksa yakmışsanız gemileri kendi "limanınızda" o halde uzaklaşın o kapının berisinden, aklınızı ve kalbinizi de yanınıza alarak. Kime ne hata yapmışsanız  (bilerek ya da bilmeden)  Evvelinde onu kabullenin; özür dilemeyi bilin, gönül almayı önemseyin, gönül kırmaktan sakının, hakka girmekten kaçının. Kimseden daha üstün değilsiniz bunu bilin. Herkesin bir kalp ve gurur taşıdığını unutmayın. Ezmeyin kimseyi  "Narsistliğiniz", kibriniz, kininiz, nefretiniz... ile. Ve kaldıramayacağınız yükler altına girip ezilmeyin, eziyet etmeyin kendinize de. Sevdalık, Arkadaşlık, Dostluk, Sırdaşlık gibi sorumlulukları taşıyamayacaksanız üstlenmeyin bu rolleri. Aksi halde ziyan edersiniz yolunuzu da yoldaşlarınızı da ömrünüzü de... Hatırlayın "öfke ile kalkan zararla oturur." Demişti atalarımız. Bir kapıyı çarpıp çıkmadan önce çok iyi düşünün. Kapının ardında kalacakları, gözden çıkardıklarınızı... Bir daha görememe ve elde edememe ihtimalini gözden geçirin, göze alacaksanız eğer gönlünüze de söz geçirebilip...