Görev münasebetiyle takribi bundan on beş yıl önce Muş’tan ayrılan bir arkadaşımın tekrar muşa geldiğinde, gördüklerini, tespitlerini bir iki hatırasıyla süsleyerek bana yazdığı mektubu.
Kıymetli abim, saygı ve selamlarımla… Umarım iyisinizdir… Ben tekrar Muş’a döndüm. Gelirken de otobüsle gelmeyi tercih ettim. Biraz işlerimin olması dolaysıyla sana uğrayamadım. Kusura bakmayınız. Çok özür dilerim. Geldiğim bir hafta kadar oldu. Bol bol gezip hasret giderdim. Biraz Muş’u anlatayım. Sizde azda olsun bir hasret gideriniz.
Otobüste arka koltukta oturan insanlarla çok sıcak bir yol arkadaşlığı kurdum. Muş Malazgirt'te köylerine dönüyorlarmış. Daha önce geleceklermiş. Ancak terör dolaysıyla geciktirmişler. Kendilerine gelen bilgilere göre terörün bittiğini öğrenmişler. Ama yakın zamanda bir trafik kazasında evden iki kişi birer yıl arayla trafik kazasında vefat edince çalışanların azalması dolaysıyla dönmek mecburi olmuş. Cenazelerini bin türlü zahmetlerle köylerine getirip defin etmişler. İki amcaoğlu bunlar. Büyüğü araya girdi dedi ki;
Evlat dedi zaten gelecektik fakat bunların vefatı da hızlandırmış oldu.
Yola çıktığımın ertesi günü yani 22 saatlik yolculuktan sonra Muş’a indim. Çok güzel bir otogar. Nezih bir ortam. İkamet edeceğim yere kadar geldiğim yollar çok değişmiş. Yol boyu dükkanlar. Kaldırımlar güzel yapılmış ama maalesef yeşillik çok çok az. Nedense abi insanımız yeşile biraz soğuk.
Belediyeden yukarıya çarşı yenilenmiş. Alaaddin Bey Cami'nin hemen yanında Muş’un ilk emniyet karakolu duruyor. Bitlis Çarşısına pek dokunmamışlar. Ama Belediyeden taa Ulu camiye kadar çarşının yolu güzel. Ulu Camiyi bilirsin. Oradan yukarıya doğru TOKİ evler yapmış… Kale mahallesine güzellik veren eski evler maalesef yıkılmış. Yerine on katlı binalar. Ona çok üzüldüm. Kaleye çıkarken tarih kokan bir kale mahallesi vardı… Maalesef artık oda yok. Ulu camiden az yukarıda kilise harabesi duruyor. Ulu Caminin hemen arkasında Muşun ilk belediyesi. MEYDAN diyordular oraya… Orayı da yıkmışlar. Kısacası bir tarih ve hatıralar yumağı kaybolup gitmiş. Birileri de yetkililere kalkıp dememiş ki;
Ya arkadaş bırakında bu tarih yerinde dursun. Kaybolmasın.
Bilakis o meskenlerin sahipleri de adeta o yıkıma yardımcı olmuşlar. Kalenin üstünde park duruyor... Orası çocukluğumuzda da vardı. Belediye bir güzellik yapmış. Tam Ramazan Topunun olduğu yere bir kültür evi inşa etmişler.
Geçenlerde Kale Bağlarını gezdim. Taa zirvesine kadar yol mükemmel. Bağ sakinleri o dağı adeta meyve ormanına çevirmişler. Yaşar Naz vardı. Belki hatırlarsın. Onun bağına misafir oldum. Muş ayağın altında, Mehmet Ciğerde vardı. Elbette ki Onun olduğu yerde müzikte olur. Yani bazı sevindirici manzaralarda yok değil.
Kaleden aşağı inerken eski cezaevinin önünden geçtim. Çok üzücü. Maalesef onu da yıkmışlar. Yani Muş’ta artık tarih arama…
Ama teselli bulduğum bazı şeyler var ki; çok önemli. O da insanımızın kaynaşmışlığı. Yine eskilerdeki gibi kaynaşmışlık yok değil. Bu samimiyeti özellikle cenazelerde görüyorsun. Taziyeler dolu dolu geçiyor. İnsanlar bir birlerini yalnız bırakmamaya gayret ediyor. Bu durumu düğünlerde de görüyorsun. İnsanımızın acıyı ve neşeyi paylaşması kültürü terk edilmemiş.
Fakat en büyük eksiğimiz olan okuma kültürümüz maalesef yerinde sayıyor. Muş insanımız okumaya, dünde soğuktu bu günde. Biz bu okuma kültürünü elde etmediğimiz sürece, istatistiki verilere göre Türkiye ekonomisinin en gerisinde olmaktan kurtulamayız. Samimiyetimizin olması. İnsanımızın sıcaklığı, taziyelerimizin canlılığı karın doyurmuyor.
Abi ilerleyen zamanlarda gözlemlerimi sizinle paylaşacağım. Güzel günler dilerim. Saygılarımla.