Teknoloji doğru ve zamanlı kullanıldığında bilgi dağarcığımızı genişlettiği gibi, yanlış ve zamansız kullanıldığında bilgi kirliliği, zaman kaybı hatta özentili bir hayatı yaşamamıza bile neden olabilir. Teknolojinin hayatımızdaki önemini bilmek kültürel yönden alışılageldik bir yaşam seviyesinden, alışılagelecek bir yaşam seviyesine geçmemizi sağlar. Ancak unutmamak gerekir ki insanın özünü kaybetmeden özendiriciliği abartmadan, bilgi ve kültür bakımından öğrenmek istediklerini, bilmesi gerekenleri, anında ve doğru bilgiye ulaşmak adına doğru kaynakları bularak araştırmanın önemi önceliktedir.
Teknolojin hızlı bir şekilde yayılması, son günlerde özellikle teknoloji söz konusu olduğunda bu yıla damgasını vuran bir Z kuşağı ile karşı karşıyayız. “Z” kuşağı eski kültürü barındıran örf, adet, gelenek ve görenekleri teknoloji aracılığı ile öğrenmiş olsa bile raflarda tozlanan bir kitap gibi görür ve asla özenti duymaz.
“Z” kuşağının özentisi hızla gelişen teknolojinin gün geçmeden değiştirdiği telefon, bilgisayar, tablet modelleridir. Özellikle, yollarda, toplu taşımada ve hatta okul bahçelerinde bile “Z” kuşağının elinde son model telefon, kulaklık, sosyallikten uzak, küçük bir ekran karşısında yaşlandıklarına tanık bile olabiliriz. Teknolojinin Türkçe üzerine oynadığı oyunları göz ardı etmemek gerekir. Teknolojinin ana dili İngilizce olduğundan genel olarak bütün uygulamalar İngilizce yüklenmekte ve kullanıcı bu dili kendi diline aktarmak için yine teknolojinin tasarımı olan çeviri programlarını kullanmaktadır. “Z” kuşağı teknolojinin hızına ayak uydurabilmek adına ana dillerinden uzaklaşmakta ve yine tekno dili olan İngilizce ile arama yapıp arkadaş arasında da İngilizce sorular sorup İngilizce cevap vermektedirler.
Örneğin: “Z” kuşağının selamunaleyküm, iyi günler, iyi akşamlar dediklerine tanık olamazsınız. hii! What? You? Yes! dediklerine çoğunlukla tanık olursunuz. İngilizcenin ana dilimizin yerini almaya başladığını artık bir yaşındaki çocuğun elindeki tablete bakarak izlediği çizgi filmin müziğine İngilizce sözcüklerle söylediği şarkıyı mırıldanırken bulmak mümkün. Teknolojinin zararlarından en önemlisi, kültürümüzün hızla unutulması, orta yaş gurubundan yaşlı gurubuna varıncaya kadar akraba ziyaretlerinin çekiciliğini kaybetmesi, aile ortamının ayrı odalara taşınarak anne babanın kısa bir cümlesini dahi dinleyemeyecek kadar zaman bulamayıp tahammülsüzleşmeleri, girdiğimiz bir ortamda oturacak yerden önce bir priz bulmak çabası, hal hatır sormak yerine gündemde hangi modelin gelişmiş olması, hangi internetin alt yapısının güçlü oluşu, kesintisiz internet hizmeti sunan GSM’ler, ne yazık ki bütün bunlar yerini hızla neye bırakacak diye sormadan edemiyor insan. Ve tabii ki kitap okumak, kütüphanelerin sessiz olunması gereken bir yer olması vurgulanırken “Z” kuşağı döneminde tamamen ıssızlaşacağı gerçeği düşünülememiştir.
“Teknolojinin Türkçemizi kötü anlamda etkilememesi için, özellikle “Z” kuşağı yeni nesil geleceğimiz olan gençlerimiz, çocuklarımız (ki çocuklar neslimizin devamı olması adına değerlidirler) Teknolojinin ülkemize girmeden önce ana dilinin Türkçe olması, Türkçe’ye çevrilmeden gönderilen cihazların alım iptali, kitap ödevleri verilmesi ve bunları kağıt kokusunu alarak okunmasının özendirilmesi, imkan var ise kitap sayısına göre ödül teklif edilmesi, ülkemizdeki okulların tercihe göre yüzde yüz Türkçe eğitim verilmesi ve öz Türkçe’nin ülkeler arasındaki önemi İngilizcenin ana dil olmasını geri plana bırakacaktır. Bir işveren İngilizce bilip bilmediğini sormak yerine öz Türkçe’mize ne kadar hakim bununla ilgili mülakatlar yapmalı. Birçok okulda İngilizce öğrenilmesi ile yetinilmemiş, eğitim dili İngilizceye dönüştürülerek melez bir eğitime yol açmıştır. Bu görüşe göre, uluslararası bilim dili İngilizcedir ve hep böyle kalacaktır. Bilimde, teknolojiye ihtiyacı tartışılmaz olan ülkemizin bunları İngilizce eğitimle almaktan başka ne yazık ki çaresi yoktur.
Teknolojinin yaşantımıza kattıkları ve götürdükleri azımsanmayacak kadar çoktur. “Z” kuşağı teknolojinin en detaylı ayrıntısından faydalanırken, çok uzak bir geçmiş olmayan anne ve babalarının çocukluk ve gençlik dönemlerinde, bir sonbahar mevsiminin kattığı hüznün, radyoda çıkan nostalji bir şarkının damarlarından geçen kan gibi kıpırdanışının, yazdığı mektuba günlerce pencere kenarında cevabın gelmesini beklemenin, bayram sabahlarında yeni ayakkabı, giysi giymenin, ellerinde şeker poşeti ile kapı kapı dolaşmanın heyecanına asla varamayacak, küçük bir ekran karşısında yaşlanıp ölecekler.