Kültür deyince kültürü ve modernleşmeyi bazen yanlış anlıyor olabilir miyiz? Diye seslice düşünmek isterim. Aklıma hemen Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verilen rahmetli Oktay SİNANOĞLU’nun şu sözleri geldi. “Kültür Hakkari’de bale gösterisi yapmak değildir. Kültür arada bir konsere, tiyatroya gidip hava atmak değildir. Çağdaşlık Modanın arka sokaklarında köpek gezdirmek değildir.” Bu açıdan bir millet her bir nesilde geliştirdiği yeni kültürel kavramları ile yeniden programlanmaya uygundur. Burada devlete ve millete düşen kültür ve geleneklerini yeni kuşaklara eksiksiz ve düzenli olarak aktarmaktır. Bu aktarım milletlerin ve devletlerin devamlılığı ve kültürel gelişme için son derece önemli kaynaklardır. Son yıllarda bu aktarım mekanizmalarında aksaklıklar yaşanmaya başladığı görülmüştür. İşte hep duyarız ya “bizim zamanımızda saygı ve sevgi vardı, gençler şöyleydi böyleydi diye sitem ederler”. Bunun sebebi değişen dünya düzeni, öncelikli ihtiyaçlarımızın değişmesi, buna bağlı olarak gençlerin neredeyse artık ellerinde tablet ve telefonla doğuyor olması. Bu elektronik araçlarla da adeta tüketim canavarları olmalarıdır. Bu açıdan genç kuşaklara yetişmek son derece zor olmaya başlamıştır. Tabi bize düşen zamana ayak uydurarak kültür aktarımı için iletişim kaynaklarını çeşitlendirmektir. Bu açıdan gelişen teknoloji ile birlikte Devletimizin kültür ve geleneklerini aktarmakla yükümlü kurumlarının da kendisini geliştirmesi ve yeni nesil gençliğe uygun kavramları ve uygulamaları geliştirerek kültürün aktarılmasına katkı sağlaması gerekmektedir. Bazen kurumlar bunları kendisi düzenler bazen de düzenlemek isteyenlere yol göstererek düzenlenmesine yardımcı olurlar. Burada her şeyi merkezden beklemek o coğrafyanın kültür kodlarına uygun üretimlerinin önüne geçtiği için genelde kültüre yönelik faaliyetlerin yerinde ve yerelde çözümlenmesinde fayda bulunmaktadır. Kışları sert, yazları çok sıcak geçen bir şehir Muş… Coğrafi konumu neticesinde dağların arasında sıkışıp kalmış bir yerleşke… İki dağ arasında bir vadi boyunca büyümeye ve gelişmeye çalışmış. Dört büyük ovadan oluşmuş şehir. Bu ovaların ortasındaysa sular akıyor. Dağlardan süzüle süzüle beyaz gelinliğini giymiş gibi her şeye meydan okurcasına. Mütevazı insanların yaşadığı sıcak ve samimi ortamın olduğu bereketli bu şehir çoğu zaman kaderine teslim edilmiş ve mahzundur. Zamanın ruhuna direnmeye çalışan ve sokaklarında Anadolu’yu yurt edinmemizi sağlayan Malazgirt Savaşı Fatihi Alparslan’ın ruhunun gezmesi gereken şehirde, birçok genç Alparslan’ının varlığından hatta Malazgirt’ten bile habersizdir. Aslında çok değil, beş yıl önceye kadar Malazgirt halkının büyük bir bölümünün de düzenli olarak Alparslan’ı andığı pek söylenemez. Aslına bakılırsa Malazgirt’ten Ahlata kadar olan bu coğrafya kendi zamanında dünyadaki üç büyük din, bilim ve sanat merkezlerinden birisi olmasına rağmen bu bölge halkının da çok ilgisinde değildir. Bu nedenle de bu coğrafyadaki miras ve kültürün değeri beş yıl önceye kadar pek kıymetli de değildi. Çünkü bu değerlerin sadece Ahlat’la sınırlı kaldığı söylenir yada öyle inanılması istenilirdi. Yapılan alan ve kazı çalışmalarında Ahlat’taki mezar taşlarının benzerlerinin Malazgirt ve Bulanık’ın ücra köylerine kadar uzandığı Ahlat’ın zenginliklerinin Malazgirt ve Bulanık coğrafyalarına kadar yayıldığı artık bilinmektedir. Hal böyle olunca bu bölgelerdeki kültürlerin, turizm merkezlerinin ve coğrafi güzelliklerin ortaya çıkartılması da büyük önem arz etmektedir. Bunun yanında farklı kilise, manastır, kuş türleri, kış turizm bölgeleri ve yerleşim yeri gibi çeşitli turizm destinasyonlarından bahsedilmektedir. Tüm bunlar kültür ve turizm çeşitliliği yanında ciddi gelir kaynağı da olabilecek önemli değerlerdir. Bunlara rağmen geçen gün bir arkadaşım il dışından Muş’a gelmek istediğini söyledi. Bu amaçla da oturup nerelere gidilir, gezilir diye Muş İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün sitesine girmiş. Tabi bana geldikten sonra sitedeki izlenimlerini aktardı. Sitedeki aksaklıkları bana anlatınca bende merak ettim ve siteyi açarak gezmek istedim. Bir önceki bölümde de bahsettiğim gibi artık günümüzde gençlik her şeyi dijital platformlardan öğrenmektedir. Bu açıdan bu tür önemli kamu kurumlarının siteleri bir ilin dışa açılan en önemli kapısıdır. Bu kapının görüntüsü ne kadar insanları cezbedici nitelikte olursa insanlar o kadar merak içerisinde ilgi duyabilirler.  Bende siteyi incelediğimde gerçekten de gelişi güzel düzensizce hazırlanmış olduğunu gördüm. Bu yetmiyormuş gibi birçok resmin büyütülemediğini ve yazıların okunamadığını tespit ettim.  Duyurular ve haber bölümünün ilk baştaki duyurusunun 2020 yılında yapılmış olması ve toplam duyuru sayısının azlığı da kültürel faaliyetlerin ne kadar az olduğunu özetler nitelikteydi. Tüm siteyi dolaştıktan sonra içimde Muş’un tanıtma işlemini yapması gereken birimin işin özünden son derece uzaklaştığı hissiyatı oluştu. Umarım en kısa sürede sitede önemli düzeltmeler yapılır. Yeni nesillerimize kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimizi anlatırken belki de artık teknolojik argümanları daha çok kullanmalıyız. Hele ki turizm işin içindeyse teknolojik argümanlar olmazsa olmazlarımızdır. Tüm bunlarla birlikte ben olsaydım ne yapardım diyerek seslice düşünerek Muş ilinde yapılabilecek faaliyetlerden bazılarını uzunca süredir Muş’ta yaşan birisi olarak kabaca ifade etmek istedim.
  • Her sene 26 Ağustos tarihinde gerçekleştirilen Malazgirt etkinliklerinin başlamasından önce Muş merkezde etkinlikler yapardım. Örneğin okulları bu etkinliklere dahil ederdim. Muş Merkez’de de Malazgirt Zafer etkinliklerinin etkisinin hissedilmesini sağlardım.
  • Esnafın dükkanında Alparslan’ın resmi asılmasını sağlardım. Bastırılarak Alparslan ve Atatürk resimleri esnafa ücretsiz dağıtırdım. Etkinlik dışında da asılı olan bu afişler ile Malazgirt etkinliklerinin görünürlüğü sürdürülmüş olunurdu.
  • Muş merkeze bağlı kültürel zenginliklerle ilgili alınan coğrafi işaretleri artırmaya çalışırdım. Tescillediğim coğrafi işaretlerinin de tanıtımını yapamaya devam ederdim. Lalesi, yemekleri, camisi, köprüsü vb…
  • Muş Alparslan Üniversitesinde farklı illerden gelen öğrencilere Muş ilinin yemeklerini kültürünü, coğrafyasını tanıtacak etkinlikler düzenlerdim.
  • Ünlü bir şairi yada yazarı tarihi Murat Köprüsüne getirerek imza vermesini sağlardım. Böylelikle ulusal basına çıkan haber ile Muş Murat köprüsü tanıtmış ve önemli bir turizm merkezi haline getirmiş olurdum.
  • Bu bölgedeki el işçiliği Keçecilik, yorgancılık, el oymacılığı gibi el sanatlarını aktif ederdim.
  • Tiyatro gösterilerinin sayısını artırarak farklı sanatların gösterini yapardım.
  • Kış turizm merkezi yapmak için diğer kurumlarla koordinasyonlu çalışırdım.
  • Sinema filmlerini ve gösterimlerinin sayısını artırırdım.
Açıkçası bu işlerin ucu bucağı yok. Yazımın ilk başında da söylemiştim. Bu anlamda Muş çok değerli farklı kültürleri bir arada bulunduran bir çeşitlilik barındırıyor. Anadolu coğrafyasının vazgeçilemez bir parçası bunu bir kültür çeşitliliği olarak gelecek kuşaklarımıza aktarmakta bizim yegane görevimizdir.