Bir odanın camından dünyayı seyretmek ne kadar kötürümlüğe delalet ise cep telefonun ekranından hayatın gerçekliğini anlamlandırmaya çalışmak aynı alametin başkaca farikasıdır. Camın hangi tarafında olduğunuz hangi çaresizliğin eseri hangi yaşamın esiri olduğunuzu belirlemekte etkin bir faktördür. Yaşamak ve yaşantıyı izlemek arasındaki fark, bir tiyatro sahnesinde oyuncu ya da izleyici olmanız kadar barizdir. Yaşamak çok boyutlu bir yanlışlık, bir yaşantıya şahitlik etmek ise tek boyutlu bir doğrudan ibarettir. Yaşamak, kazanma ihtimalinizin olduğu çok yönlü bir yenilgidir
«Yaşamak» bir ömürde bazı aşamalardan geçer. Yaşamak, yaş almak, yaşlanmak.
‹Yaş almak› ıslanmak lakin üşümemek,
‹Yaşlanmak› üşümek ama ıslanmamak,
Zaman üzerine bilinen tek gerçeklik yaşamın asli unsuru olduğu ve durdurulamadığı..
Felaket için de aynı şeyler söylenebilir.
Zamanlama hatası olarak ortaya çıkan en muteber armağan tesadüftür. Rastlantılar sonucu bir hayatın belli evrelerinden geçen herkes için güzellikler tarifidir tesadüf. Tesir ve telkinlerden öte bir güzelliğin öncüsü olduğu gibi ıslanmak adına şemsiyeni evde bırakacak bir cesaret ister.
Başta yapmış bulunduğum kötürüm tarifi içerisinde kendisini görmeyen herkes tesadüfün umut yönüyle karşılaşmıştır ya da umudu karşılamak üzeredir.
Yaşamın zamana dair yansıması ve bu yansımanın deneyimleri aynı zamanda bir ölçü birimi olarak nitelendirilebilir. Ölçüsüz ve orantısızca tüketmekten vazgeçemediğimiz zamanın hali hazırda bir kazanımı da mevcuttur. Tüketerek harcadığımız zamanın biriktirdiği her şey ile hayata devam etmek zorundayız. İlkelliğin ya da bir başka deyişle eksilmenin doğal sonucu olarak hayat feda ettiklerin sonucunda elde kalanlardır. Zaman, bir fedakarlığın gözle görülen ama hissedilmeyen ölçü birimidir. Bir saatin kadranındaki üçlünün ahenkli ve bazen ürkütücü hareketi kalp atışlarıyla hoş bir ezgi haline dönüşür. Zaman ve kalp atışı unutulmaya mahkum bir anın zevale mecbur elçisidir.
Zamana karşı başlatılan her mücadele hezimetle sonuçlanır. Herkese acımasız davranan bu mefhum unutulmaz sanılanı veya unutulur zannedileni aynı ölçüde yanıltmayı başarır. Bu başarının sırrı vazifesini «fark ettirmeden» ifa etmesinden ileri gelir. Söz gelimi saatin akışını uzun süre takip edemezsiniz. Anlık bir ihtiyaç sonrasında ise aklınızın ucundan geçmez duvarda asılı olan tükeniş. Unutturmaya kendisinden başlayan bir gizemin hikmetinden sual olunur lakin yanıtların zamanlaması ziyadesiyle ehemmiyet arz eder. «Zamana bırakılarak» çözüme kavuşturulacağına inandığımız ya da unutacağımızı düşündüğümüz sorunlarımız illa ki bir köşe başında kendisini hatırlatır. Zaman ayırmak ve zamana bırakmak bu yüzdendir ki tersi yüzü çelişkili olan bir beceridir.