Yazımın ortalarında söylemek istediğimi en baştan söylemek istiyorum. Bu ramazan güzel bir şey yapalım, zincir marketlerin ekmeğine yeteri kadar sürülen yağı mahalle bakkallarımıza devredelim. Köşe başından bakkal dükkanının ışığını gördüğümüzde bile umutla adımladığımız o eski günleri güncele taşıyıp bakkallarımızın emeğinin hakkını verelim istiyorum.
Bir yandan halk ekmek kuyruğunda evine ekmek götürebilmek için yaşlı amcaların, teyzelerin ellerinde avuç dolusu bozuk para ile bekleyişleri, bir yandan halkın kursağına girecek olan meyve sebzelerden, çok, ama daha çok, en çok karı elde edebilmenin verdiği aç gözlülükle kıtlık varmışcasına halkı galeyana getirip tırlar dolusu meyve sebzeleri gözden uzak yerlerde denize döken (sözde esnaf) insanlıktan çıkmış maskeli hainler.
Gösterişli iftar sofralarının perde arkasında gözleri doymayan yarım akıllı insan kisvetlileri bir yandan midelerini doldururken bir yandan da ceplerini nasıl daha da fazla hatta çok fazla dolduracaklarının hilesini planlayan, öte yanda ise, sofrasına sıcak bir pide alamayıp halk ekmek kuyruğunda bekleyen, yanına katık etmek için bir markete giremeyip ancak market camından bakarak geçen, aynı dünyada yaşasa da ayrı dünyaların hayatlarını yaşayan bir topluluk var.
Ne yazık ki bunları içim acıyarak yazıyorum.
Günlerce sokak sokak dolaşıp halk ekmek kuyruklarından, toptan ve perakende satış hallerini gezerek bu deneyimi edindim. Her sokak başına mahalle aralarında sıkça gördüğümüz zincir olmalarının hiç bir öneminin olmadığı, zihnimize ucuz diye kazınan fakat ama aksine gross marketlerden çok daha pahalıya satış yapan fırsatçılar, halkın tuttuğu orucu bile kullanarak gözle görünür bir farkla, olması gerekenin aksine herkesin kendi fiat etiketini belirlediğini birebir gözlemleyerek yazıyorum. Birinin yokluk olması, varlık olanın umurunda değil. Nereden, nasıl alırsa alsın, almazsa aç kalsın. Yardımlaşmanın, komşusu açken tok yatamayan neslin eskilerde kaldığı acımasız, çıkarcı, hasta ruhlu bir toplum olup çıktık. Osmanlı torunu olarak bize bırakılan mirası öyle çabuk tükettik ki, insanları alın teri ile kazanmaktan ziyade hile yolu ile ya da çalmaya zorlayan bir nesil olduk. İşveren bütçesini, işci evine götüreceği ekmeği, halk aç kalma korkusunu bir yarışa çevirdi.
İnsanlar okumuyor çünkü. Zaman öyle çabuk değişiyor ki, yeni zamana ayak uydurmak için hep bir koşturmaca. Ramazan fırsatçıları depolara yığdıkları soğanları, patatesleri ve ne yazık ki yaş sebze meyveleri sırf yerli halk ucuza yemesin, yurt dışına ihraç olmuyorsa çöp olsun prensibi ile kamyonetlerle, tırlarla, nakliyelerle çöpe döküyorlar. Cezasının caydırıcılığı olmadığından her yıl bu kötü manzara bir şekilde karşımıza çıkarken alt gelir gurubunu (alt gelir demekten nefret ediyorum. Bir nevi ırkçılık gibi gelse de bilenen gerçek.) Orta ve alt gelir grubu maalesef ki ezilen bir topluluk, yine bizim doymak bilmez aç gözlülüğümüzle üreyen bir anatomi. Alt gelir gurubu, çöpe atılan sebzeleri özellikle bu yıl yüzde altmış biri gören enflasyon nedeni ile bırakın alıp buzdolabına yerleştirmeyi manavların önünden başını çevirip geçer oldu. Her ne kadar bu adice eyleme yasal işlem yapılmış gibi gösterseler de bunun ispatını yapamazlar ve caydırıcılığı olmadığı için kabzımalcılar bencilce ve doyumsuzlukla, tok ne anlar açın halinden prensibini görmezlikten gelerek nimetleri kaldırıp göz göre göre ziyan ediyorlar. Gelir düzeyi yüksek istisna kişiler etkilenmeyebilir ama ne yazık ki bu baş edilemez hızlı pahalılık oyunu yine gelip orta düzey ve alt gelir gurubunu deyim yerindeyse on ikiden vuruyor. Acilen müdahale edilmezse bu baş edilemez pahalılığın arkasından dilenemeyen dilenciler, Knut Hamsun’un açlık kitabındaki karakterin açlıktan ceketinin cebini koparıp yediği fakat kimseye açım diyemediği gibi, meramını kimseye anlatamayacağı için evinde kuytu bir köşede dizlerini karınlarına çekip açlıktan ölecekler.
Önüne geçilemeyen aşırı ötesi pahalılık orta gelir gurubu ile alt gelir gurubu diye adlandırdığımız ama aslında açlık sınırı altında yaşamaya çalışan çoğunluğun sadece mutfağı ile oynamıyor, vücudun ihtiyacı olan protein, yani et ürünleri, süt ürünleri kaldı ki ramazan ayında gün boyu oruç tutup olması gerektiği gibi bir iftar sofrası hazırlayamayan ailelerin sağlığı ile de ciddi anlamda dalga geçiyorlar.
Ev, araba, tatil gibi bir hayali olmayan alt gelir gurubunun sofraları ile oynayan doyumsuz açgözlü fırsatçıların ekmeğine yağ sürmelerine meydan vermemek adına acilen müdahale edimeli.
Ancak, bu müdahalenin fakirin yüzünü güldürecek bir etkiye neden olması gerekli. Zengin biraz daha zengin olurken, fakir zaten fakirdi prensibi ile kendinden ödün vermeyen enselilere verilecek en güzel cevap devletimizin müdahalesi olacaktır. Gereken cezai işlem bizleri de tatmin edecek şekilde belgelerle paylaşılıp, enflasyon üzerine oyun oynayanları ayıklayıp diskalifiye etmesi gerekmektedir. Dileriz ki, Alt gelir, üst gelir gurubu diye bir ayrımcılık olmadan herkesin eşit gelir gurubuna dahil olması. Histerik uyku bozukluğu sayesinde, manevi hazzı yüksek ramazan davulunun sokak aralarından gelen sesi ile sahura kalkmadığımız, şu tuhaf dünyanın hızlı değişimi ile, o manevi hazzın yerinin bir daha asla dolamayacak olmasının acı gerçeğini yaşayan bireyler olarak, yazımızın başında belirttiğimiz gibi bu ramazan güzel bir şey yapalım, mahalle bakkallarımızın yüzü gülsün. Eski ramazan bereketlerinin evlerimize dolması temennisi ile.