Son zamanlarda gündemde olan ve herkesin üzerine yoğunlaşmasının elzem olduğu bir konu şiddet. Aile içi şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet derken son yıllarda eğitimcilere uygulanan şiddet ve cinayete varan neticeleri ile ülke olarak nereye gidiyoruz sorusunu sorduruyor. Sadece son haftaları düşündüğümüzde bile bizi sarsan şiddet olayları ile karşılaşıyoruz. Henüz 24’ünde hayatı bir öğrencisi tarafından sonlandırılan Ceren Damar’ın tek suçu öğrencisini yanlıştan alıkoymaktı. Hukuk fakültesi öğrencisinin hak ve adalet mefhumlarından bîhaber, kopya çekerek o diplomayı alması kime ne kazandıracaktı? Topluma adil bir hukukçu mu, bir baba mı, bir eş mi, bir vatandaş mı? Hak edilmemiş bir diploma ile para dışında ne kazanılabilinir ki?
Öğrenciler öğrenmeyi bırakıp sadece ders çalışmaya odaklanırsa elbette birçok insanî değeri de unutur hale gelir. Topluma milyonlarca diplomalı kazandırmak yerine temel gayemiz insan yetiştirmek olsaydı, yüzlerce sayfayı ezberletmek yerine evvela insan olabilmeyi ve bunu hak, adalet, dürüstlük temelinde sürdürmeyi anlatabilseydik bugün bunları konuşmuyor olurduk. Siz bir öğrenciyi istediğiniz kadar dâhiyane formüllerle bezeyin, yapabileceğinin en iyisine onu motive edin, tüm bunları hakikatte ne için, nasıl kullanması gerektiğini öğretmezseniz kitap yüklü merkepleri beslemiş olursunuz sadece. Öğrenci aldığı eğitimle kendisinin ve toplumunun faydasına bir şey ortaya koyamıyorsa, sizden aldıkları ile daha ileriye gidemiyorsa o yükü boşuna yüklemeyin. Eğer yüzlerce sayfa hukuk kitapları ezberleyip zora düştüğünde kopyaya başvuruyorsa, İslami İlimlerde okuyup sabah akşam ağzından küfür eksik olmuyorsa, mimar-mühendis olup tek derdi cebe para indirmekse nerede yanlış yapıyoruz diye sorgulamamız gerekir. Elbette ilk eğitim evde, ailede başlar fakat bundan da yoksun yetişen genç, eğitim sisteminin ona dayattığı koşullar yüzünden belki de bazen hiç istemediği yollara başvuruyor.
Çok uzağa gitmeden kendi ilimizde bulunan üniversiteyi yakından takip etmemiz gerekir. Ülkenin yarınları, bugün orada yetişiyor. Çok sayıda fakültemiz, ekseriyeti Muşlu olan 10 bin kadar öğrencimiz var. Biz millet olarak ilimize gelen maddi yatırımları düşünürken aslında en büyük yatırımın bu mecrada insan olduğunu unutuyoruz. Çünkü buraya trilyonlar dökülse de bunu doğru kullanacak, hak yemeden, çalıp çırpmadan memleket için harcayacak aklı başında, vicdanı kalbinde insanlar yetiştirmedikçe her şey sabun köpüğünden ibaret kalır. Peki, Muş Alparslan Üniversitesi öğrencileri bu minvalde mi yetiştiriliyor? Muhakkak bu gaye ile gecesini gündüzüne katan akademisyenler vardır fakat yaşanan olumsuzluklar da yok değil. Yine yakın bir zamanda üniversitemizde gerçekleşen bir olayda, sınav çıkışı fakülte camlarını kıran bir İslami İlimler öğrencisi istikbali! tehlikeye girmesin diye “yanlışlıkla kırdım” diyerek kendini savundu. Olaya tanıklık eden öğrencilerin anlattığı ile olayı gerçekleştiren öğrencinin söylemleri çelişirken üniversitenin ivedilikle bu konuyu kapatmak yerine bu vahim ve görmezden gelinmeyecek durumun sebepleri ve alınabilecek önlemler üzerinde yoğunlaşması gerekir. Burada üzerinde şiddetle durmamız gereken iki husus var: 1.Bu öğrenci neden bunu yapacak hale geldi? 2. Neden yaptığının arkasında duramadı? İkincisi şöyle ki bu eğitim sistemi dikenli tellere benziyor, bu tellerin üzerinde yürüyecek o diplomayı alacaksın, bu zor koşullarda tehlike anında karakterinden ödün vererek eylemin ve söylemin yeri gelince çelişecek. Evet, sistem senden bunu istiyor. Birinci husus ise çelişkilerle dolu, üniversitemizde yaşanan olay üzerinden devam edecek olursak: İslami İlimler öğrencileri hocaları tarafından yemin ettirilmeye varacak derecede not paylaşılmaması konusunda uyarılıyor. Herkes derse gelip kendi notunu tutacak, paylaşmayacak, 500’er sayfadan oluşan beş cilt kitap bir cümle dahi atlanmadan okunacak ve neticesinde sınav olunacak. Henüz yolun başında not baskısı, okunacak olan kitapları asıl amacından uzaklaştırıyor. Bu kitapların muhakkak okunması gerekiyor ise okunması telkininde bulunmak ve hakikatte okuma gayreti gösterenlerin bu dersi geçmesi zaten yeterli olmaz mıydı? Fakat notların öğrenciler arasında dağıtıldığını öğrenen hoca ikinci bir baskı ile bütün sınıfı bırakacağını söyleyerek öğrencilerin sinir uçlarıyla oynuyor. Gaye öğretmek değil miydi? 100 kişinin 100’üne baskıyla öğretmek yerine gerçekten hakkını vererek öğrenenler daha verimli olmayacak mıdır? Bütün kitapları ezberleteyim derken başvurulan yollar öğrencilerin de farklı yollara başvurmasına sebebiyet vermiyor mu? Öğrenci, sistemin bu dikenli tellerinden ne kadar az yara alırım gayesiyle atlaya atlaya eğitim hayatını sürdürüyor. Öğrenciye cilt cilt kitapları ezberletmeden evvel tüm bunları neden öğrenmesi gerektiğini öğretmek gerekir.
Üniversiteler bilim yuvalarıdır. Buralarda bu ülkenin umudu, yarını yetişmesi gerekir. Her şeyden evvel insan yetiştirilmesi temennisi ile…