Sıklıkla birilerinin bizi anlamadığından dem vuruyor, anlaşılmak için kendimizi paralıyoruz.
Ne için yapıyoruz bunu?
Biraz daha, biraz daha anlaşılmak için!
Şiirler, şarkılar yazıyoruz “beni anla”..diye ..
Sanatı dâhi belki anlaşılmak için icat ettik.
Anlaşılmak için yalvarıyoruz adeta..
Peki bu denli önemsediğimiz ancak özü itibariyle önemsiz olan anlaşılmak nedir?
Aslında ne kadar zihin varsa o kadar çok çeşitlilige sahip anlam dünyalarına ulaşmaya duyduğumuz yararsız ve yapay eğilim, başka bir zihinde ne çağrıştırdığından emin olamadığımız devasa bir ‘bilinme arzusu’ yanılsaması,
saklı kalması gerekli olanı açığa vurma dürtüsü..
Hepimiz ‘ortak bir anlam alanı’ içinde konuştuğumuz varsayımına dayanarak birbirimizle konuştuğumuzu varsayıyoruz. Zihnimizdekileri karşı tarafa aktardığımıza inanmak istiyoruz.
Halbuki birbirimizle konuşmadığımız gibi karşı tarafa hiçbir şey aktaramıyor ve birbirimizi anlamıyoruz da.
Çünkü sözcükler çok kısıtlı ve zavallı..
Bu zavallı sözcüklerle zihnimizden ve yüreğimizden damıttığımız onca yüce düşünceyi ve duyguyu ifade etme yanılgısına düşüyoruz.Ne uğruna anlaşılmak uğruna..
Peki değiyor mu onca çabaya? Aslına bakarsanız değmiyor!
Çünkü anlaşılmadığımız gibi büyük fedakarlık ediyoruz kendiliğimizden..
Pessoa haklıydı ‘anlaşılmak kendini satmaktır’ dediğinde.
Pessoa’nın burada bahsini ettiği satma eylemi, direkt anladığımız anlamda bir eylem değil elbette.
Daha soyut bir şeyden bahsediyor Pessoa ve/veya ben öyle algılıyorum.
Belki şunu demek istiyor:
Paha biçilemez olana paha biçme!
Pazardan geçtiğinizde pazarcıların bas bas bağırdıgına şahit olmuşsunuzdur mutlaka ancak kuyumcunun bağırdığına şahit olamazsınız çünkü kuyumcunun sattığı çığırtkanlık gerektirmez!
Bu bakımdan kendiliğimiz gibi paha biçilemez olanı kuyumcudaki değerli ancak pahası olan şeylerin dâhi seviyesine düşürmüyoruz, pazar eşyası gibi ucuz ancak alıcısı bol olan bir eşyanın konumuna düşürüyoruz, talep artsın diye kendiligimize!
Bu insanın kendine yapabileceği en büyük ihanettir..
İnsan okyanusun bağrında ki bir İnci tanesi kadar saklı kalmayı bilebilmeliydi…
Çünkü incinin bilinmeyişi onun değerinden hiçbir şey eksiltemez !
Çünkü inciyi değerli kılan saklı kalmasıdır..