«Sanatçının en sevilen eseri» gibi bir tabir kullanmak çok yerinde olmasa gerek..
Sanatçı bir “puzzle” ise;
Bu «yap-bozun» en önemli parçasını belirlemek imkansıza yakın gerçeğe ise bir o kadar uzaktır..
Hadi gelin imkanımız el verdikçe sınırları zorlayalım…
“Sakin göllerin kuğusuyduk,
Salınarak suyun yanağında…”
Sözleriyle başlayan Ahmet Kaya parçasını dinlemeyen yoktur…
Şarkının adının özgül ağırlığını hayatında en az birkaç kez yaşamayan ise azımsanmayacak kadar çoktur…
Ahmet Kaya eserleriyle bir tablo olsa;
Bu parçası sanatçının «ruhu» olurdu sanki…
Tablonun devamı;
perdenin arkası;
madalyonun öbür yüzü;
buz dağının görünmeyen kısmı
gibi..
İlk bakışta anlaşılmayan her şey gibi ..
Bir mutluluk hali;
“Ceylanın Pınara inişiyle” açıklanıyorsa her yaşanmışlık,
Yarılan ekmeğin buğusudur aslında..
Yoksa bir adam öyküsü biterken “OLMASAYDI SONUMUZ BÖYLE” der miydi hiç?
Hem de
“Göğsü daralarak”
“Yüreği Kanayarak”
Saksımızı çiğneyip gidene,
Duvarları yıkana, camları kırana,
Aramıza gelip serilen fırtınaya,
Hüzünleri milyon kere çoğaltan birine,
Her şeyi kötüleyene; bizi yaralayana,
Şarabımızı dökene; soğanımızı çalana,
Kafesteki kuşumuzu hiç yoktan vurana,
Bir ağır vebaldir bu türkü…