HABER49-Günümüz çocuklarının teknolojiyle iç içe büyüdüğünü belirten Samancı, bilgiye erişimin kolaylaştığını ancak duygusal dayanıklılığın azaldığını vurguluyor. Okul sadece akademik bilgi kazandıran bir yer değil; aynı zamanda karakterin, vicdanın ve empati duygusunun geliştiği kritik bir alan. Ne yazık ki bu ortamda giderek artan akran zorbalığı, öğrencilerin iç dünyasında sessiz yaralar açabiliyor. Akran zorbalığı; bir öğrencinin diğerini fiziksel, sözel, psikolojik veya dijital yollarla kasıtlı olarak rahatsız etmesi veya zarar vermesi olarak tanımlanıyor. "Şaka yapıyordum" veya "herkes gülüyordu" gibi ifadelerin arkasına gizlenen davranışlar, öğrencilerin okuldan soğumasına, içine kapanmasına veya özgüvenlerini kaybetmesine yol açabiliyor. Bu nedenle ailelerin ve öğretmenlerin erken farkındalığı büyük önem taşıyor.
Zorbalığın Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Abdullah Samancı, zorbalığın çocuklar üzerindeki etkilerini detaylı şekilde açıklıyor: Zorbalığa maruz kalan öğrencilerde genellikle okula gitmek istememe, mide bulantısı, baş ağrısı gibi psikosomatik belirtiler görülüyor. Sosyal çekilme, sessizlik, ani öfke patlamaları, dikkat dağınıklığı ve ders başarısında düşüş de sık rastlanan belirtiler arasında. Uyku bozuklukları ve özgüven kaybı da uzun vadede çocukların ruh sağlığını etkileyebiliyor. Bu çocuklar ilerleyen dönemde güven duygularını yitirebilir ve toplumsal ilişkilerden uzaklaşabilirler. Öte yandan zorba konumundaki öğrenciler kısa vadede güçlü görünseler de, empati eksikliği ve otoriteyle sorun yaşama eğilimleri nedeniyle ilerleyen yaşlarda sosyal ilişkilerinde ciddi sıkıntılar yaşayabilirler. Dolayısıyla akran zorbalığı yalnızca bireysel bir problem değil, toplumun geleceğini etkileyen bir sosyal risk olarak karşımıza çıkıyor.
Dijital Zorbalık: Ekran Arkasındaki Tehlike
Son yıllarda siber zorbalık, akran zorbalığının en görünmez ve tehlikeli boyutu olarak öne çıkıyor. Sosyal medyada küçük düşürülme, alay edilme, sahte hesaplar üzerinden ifşa edilme veya özel bilgilerin paylaşılması artık sık karşılaşılan durumlar arasında. Velilerin çocuklarının dijital dünyada neler yaşadığını sadece “ne izlediğini” bilmekle sınırlı kalmaması, “nasıl hissettiğini” de anlaması gerekiyor. Çocuklar, en güvenli hissettikleri ev ortamında dahi ciddi psikolojik baskılara ve zorbalıklara maruz kalabiliyor. Bu nedenle ailelerin, sosyal medya kullanımını güvenli şekilde öğretmesi ve çocuklarının dijital ilişkilerini takip etmesi hayati önem taşıyor. Dijital zorbalık, fiziksel zorbalığın aksine çoğu zaman görünmez, ancak etkisi çok daha derin ve uzun süreli olabiliyor.
Velilere Düşen Görevler
Akran zorbalığıyla mücadelede aileler ilk savunma hattını oluşturuyor. Veliler, çocuklarının arkadaş çevresini ve okul yaşantısını yakından tanımalı, evde açık iletişim ortamı kurmalı ve rutin olarak “Bugün nasıldı?” gibi sorularla çocuklarının duygu durumunu takip etmeli. Çocuğu dinlerken yargılamamak ve duygularını küçümsememek, empati ve saygı kavramlarını evde sürekli konuşmak çok önemlidir. Sosyal medya kullanımını güvenli bir şekilde öğretmek, gerekli durumlarda rehberlik servislerinden destek almak da velilerin yapabileceği önemli adımlar arasında. Evde sevgi, saygı ve anlayış hâkim olduğunda, çocuklar okulda da bu değerleri yaşatmayı öğrenir. Samancı, “Çocuklarımızın duygusal dünyasındaki ilk öğretmen bizleriz” diyerek ailelerin sorumluluğunu vurguluyor.
Okul-Aile-Rehberlik Üçgeni
Akran zorbalığıyla mücadelede en etkili çözüm, okul, aile ve rehberlik birimlerinin koordineli çalışmasıdır. Öğretmenler ve yöneticilerin gözlemleri, velilerin farkındalığıyla birleştiğinde zorbalık olayları büyümeden önlenebilir. Okulların rehberlik servisleri, sadece mağdur öğrencilerle değil, zorbalık yapan öğrencilerle de birebir çalışarak davranış değişimi sağlayabilir. Bu sayede öğrenciler hem kendi hem de arkadaşlarının haklarını gözetmeyi öğrenir, empati ve sorumluluk bilinci gelişir. Okul ve aile iş birliği, çocukların güvenli bir eğitim ortamında yetişmesini garanti altına alır ve geleceğin toplumuna sağlam temeller atar.
Sessiz Kalmamak Hayati
Akran zorbalığı, “büyüyünce geçer” denilecek kadar basit bir durum değildir. Erken fark edilmezse çocukların ruh dünyasında kalıcı yaralar açabilir. Bu nedenle sessiz kalmamak, her çocuğun güvenli bir eğitim ortamında büyümesini sağlamak hepimizin görevidir. Veliler, öğretmenler ve yöneticiler birlikte hareket ederek empatiyi, anlayışı ve saygıyı yeniden inşa edebilir. Bugünün çocukları yarının toplumunu şekillendirecek; onları korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.