HABER49-Erzurum’da, Türk kültürünün binlerce yıllık mirası olarak kabul edilen mezar taşları ve figürleri, Göktürk yazıtlarından alınan kadim sözlerle yeniden hayat buluyor.
Türk kültürünün en kadim unsurlarından biri olarak kabul edilen mezar kültürü, tarih boyunca çeşitli medeniyetlerle iç içe geçmiş, değişen inanç sistemleri ve toplumsal yapılarla harmanlanarak günümüze kadar ulaşmıştır. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Türklerin İslamiyet öncesi dönemden günümüze kadar mezarlık ve mezar taşı geleneğine dair önemli bilgiler paylaştı. Eğilmez’e göre, Türklerde mezar, yalnızca bir defin yeri değil, aynı zamanda toplumun kültürel kimliğinin ve inanç sisteminin bir yansımasıdır. Neolitik dönemden bu yana, Türklerde mezarlıkların ve mezar taşlarının, atalara duyulan saygının ve ölümsüzlüğe olan inancın bir göstergesi olarak inşa edildiğini söyleyen Eğilmez, “Türklerde ölüm, yok oluş değil; başka bir yaşamın başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle mezar yerleri, toplumsal hafızanın tapu senedi gibi görülmektedir” ifadelerini kullandı. Türklerin bu alandaki köklü kültürü, yalnızca gömü ritüellerini değil, aynı zamanda taşlara işlenen semboller, yazıtlar ve motiflerle de derinleşerek nesilden nesile aktarılan eşsiz bir miras olmuştur.
Kurganlardan Türbelere: Türk Mezar Geleneğinin Evrimi
Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Türk mezar kültürünün en önemli örneklerinden biri olan kurganların Göktürkler döneminde büyük bir değişim geçirdiğini vurguladı. İlk dönemlerde Hunlar, ölülerini tabutlar içinde kurgan adı verilen anıt mezarlara ya da balbal taşlarının dikildiği basit mezarlara defnederken, Göktürkler döneminde ise bu alanlar birer külliye haline geldi. Kurganlar, zamanla anıtsal ve simgesel bir kimlik kazandı. Özellikle mezar başlarına dikilen Bengü Taşlar ve Balballar, ölen kişinin anısını yaşatma amacını taşıdı. Bu taşlarda kılıç, hançer, güneş, ay ve yıldız gibi Türk kültüründe kutsal sayılan figürlerin yer alması, ölen kişinin toplumsal statüsünü ve inanç sistemini yansıtan önemli birer kültürel öğe oldu. Eğilmez, Anadolu’da hala süregelen, ölünün başına bıçak koyma gibi geleneklerin de aslında eski Türk inançlarının günümüze uzanan bir izi olduğunu söyledi. İslamiyet’in kabulüyle birlikte Türk mezar kültüründe türbe ve kümbet gibi yapılar ortaya çıkarken, mezar taşlarında hem İslami hem de eski Türk sembollerinin iç içe geçtiği dikkat çekiyor. Karahanlılar döneminde başlayan bu yeni anlayış, Gazneliler ve Selçuklularla daha da güçlenerek Osmanlı dönemine kadar uzandı. Osmanlı’da ise mezar taşlarına ölen kişinin kimliğini belirten yazılar kazınarak, taşların hem sanatsal hem de belgesel niteliği güçlendirildi.
Erzurum’daki Bir Mezar Taşında Bin Yıllık Sözler: Türk Kültürünün Devamlılığı
Erzurum’da yapılan yeni bir araştırmaya dikkat çeken Doç. Dr. Savaş Eğilmez, kendi yüksek lisans tez çalışmasının sonuçlarının, İslamiyet öncesi Türk kültürüne ait izlerin günümüzde bile canlı olarak yaşatıldığını ortaya koyduğunu belirtti. Eğilmez, Erzurum’daki bir mezar taşında, Göktürk Kağanı Bilge Kağan’ın kardeşi Kül Tigin için yazdırdığı Orhun Yazıtları’ndan alınan “Öd Tengri Yaşar Kişi Oğlu Kop Ölgeli Törümiş” satırının yer aldığını keşfettiğini söyledi. Bu satırın anlamının “Sonsuzluğu Tanrı Yaşar, Kişi Oğlu Hep Ölmek İçin Yaratılmış” olduğunu belirten Eğilmez, bu yazının günümüz mezar taşlarına bile işlenmesinin, Türk kültürünün ve inanç dünyasının binlerce yıl boyunca süren güçlü devamlılığını gösterdiğini ifade etti. Ona göre, eski Türk mezar taşlarındaki figürler ve semboller, İslamiyet sonrası dönemde de kelimelere dönüşerek yaşamaya devam etmiştir. Erzurum’daki bu örnek, Türklerin mezar kültürüne ne kadar değer verdiğinin ve tarih bilincinin kuşaklar boyu nasıl aktarıldığının somut bir kanıtı olarak öne çıkıyor. Türklerde mezar kültürü, yalnızca bir defin geleneği değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın en önemli taşıyıcısı ve kültürel varoluşun canlı bir simgesidir.