HABER49-Muş Alparslan Üniversitesi’nde yönetmenliğini İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Zelal Kızılkaya’nın yaptığı “Geçmişin İzinde: İki Hikâye, İki Usta” adlı belgesel gösterimi düzenlendi. Üniversitenin Sabahattin Zaim Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programa, öğretim üyeleri, belgeselde yer alan Burhan Bulakçıbaşı ve öğrenciler katıldı.
KÜLTÜREL VE GÖRSEL HAFIZAYI GELECEK KUŞAKLARA AKTARMA ÇABASI
Gösterim öncesi konuşan Zeynep Zelal Kızılkaya, projeyi hazırlama amaçlarını şu sözlerle ifade etti:
“Yaşadığımız kentin kültürel ve görsel hafızasını korumak, bu mirası gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla hazırladığımız iki özel belgesel filmimizin gösterimi için bir aradayız. Hazırladığımız bu belgeseller, kaybolmaya yüz tutan geleneksel zanaatları, o zanaatların ardındaki emeği, sabrı ve ustalığı görünür kılmayı hedefliyor. Her iki yapım da geçmişle gelecek arasında kurulmuş anlamlı bir köprü niteliği taşıyor.”
Belgesellerin, yalnızca birer sinema ürünü değil, aynı zamanda toplumsal belleği canlı tutan birer kültürel belge olduğunu vurgulayan Kızılkaya, el emeğine dayalı üretim biçimlerinin önemine dikkat çekti.
BABADAN OĞULA BİR HİKAYE
Etkinlik boyunca izleyiciler, Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş mesleklerinin hikâyeleriyle buluşarak duygusal anlar yaşadı.
Gösterilen ilk belgesel “Bir Zanaat Bir Hikâye: Son Semerci Burhan Usta” adlı belgesel, Anadolu kültürünün önemli bir parçası olan semerciliği konu alıyor. Film, Muş Alparslan Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Burhan Bulakçıbaşı’nın babadan oğula devraldığı mesleği, sevgiyle ve inatla sürdürmesini beyazperdeye taşıdı.
Burhan Usta’nın hikâyesi, modern dünyanın hızlı dönüşümüne rağmen geleneksel üretim biçimlerinin nasıl direndiğini gösteriyor. Zamanla unutulmaya yüz tutan semercilik mesleği, onun ellerinde yaşam buluyor. Film, bir mesleğin yok oluş sürecine değil; bir ustanın geleneğe sahip çıkma kararlılığına odaklanıyor.
“EMEĞİN ÖMRÜ”: DEMİRLE ATEŞİ BULUŞTURAN USTALIĞIN HİKÂYESİ
Gösterimin ikinci bölümü olan “Emeğin Ömrü”, soba ustalığını bir yaşam biçimine dönüştüren Erol Heresen’ın hikâyesine odaklandı. Film, babadan oğula geçen bir zanaatın yıllar boyu nasıl özveriyle sürdürüldüğünü anlatıyor. Demirle ateşi ustalıkla buluşturan Erol Usta, hem emeğin hem de sürekliliğin sembolü olarak izleyicinin karşısına çıkıyor.
Belgeselde, sadece soba yapımının incelikleri değil, aynı zamanda bir aile geleneğinin yaşatılma mücadelesi de etkileyici görüntülerle yansıtılıyor. Erol Usta’nın ellerinde şekillenen demir, yalnızca bir ısınma aracı değil; sabrın, emeğin ve alın terinin sembolü olarak ön plana çıkıyor.
Her iki belgesel de Muş’ta her şeye rağmen zanaatını yaşatmaya devam eden iki usta üzerinden emeğin, geleneğin ve insanın izini sürüyor.