YAZAR, NEDEN YAZAR?

özlemini taşıdığı bir dünya canlandırmak, onu bütün insanlarla paylaşmak, içindeki ağırlıkları atmak için yazar. Bu söylediklerim okuyucu için de böyledir. Romancı veya şair ne için yazarsa yazılanı okuyan da onun için okur. Bu bakımdan okuyucu, yazmaktan alıkonulmuş, elinden yazma imkânları alınmış bir romancıdan, bir şairden farksızdır. Roman okuyarak, şiir okuyarak, varlığımızın darlığından kurtuluruz; yaşayamadığımız hayatları yaşayarak genişler, yaşadığımız renksiz günlerin bile dönmemek üzere gittiği için değerlendiği duygusu ile zenginleşiriz. Kendimiz ile benzerlerimiz arasında bir kaynaşma olur. Genel olarak okuyucu, bu bakımdan okuduğunun pek de farkında değildir, sırf vakit geçirmek, vakit öldürmek için okuduğunu sanır. Ama böyle de olsa sonuç birdir. Evet, ne roman bir toplumbilim kitabı ne de şiir bir doğrular topluluğudur. Bir sanat eserini birtakım bilgiler, doğrular olarak kabul etmek, sadece sanatı, varlığını, özünü görmemektir. Balzac’ı (Balzak), yaşadığı devrin toplum olaylarını öğrenmek için okuduğunu kim ileri sürebilir? Böyle olsaydı bu olayları anlatan sayfalar birer tarih belgesi sayılmaz mıydı? Romanı tarihle bir tutmak sadece bir şeylerin ortaya çıkmasının ne demek olduğunu bilmemektir. Bir romanın birkaç defa okunması, bir şiirin okunduktan sonra tekrar edilmesi, ezberlenmesi de romanın veya şiirin herhangi bir mesele hakkında bilgi edinmek için okunmadığını gösterir, insanın, bildiği bir şeyi tekrar bilmek istediği görülmüş müdür? Zaten romancı da şair de yazdığını bir şeyler öğretmek için yazmamıştır ki okuyan da bir şeyler öğrenmek için okusun! Romanlar ve şiirler birer iç yaşayıştan doğmuştur. Onları yaşayarak okumamız da bundandır. Her okuyucunun aynı davranışta olduğu elbette söylenemez. Yaratılışın, yetişmenin verdiği ayrılıklar vardır. Bu bakımdan, aynı kitapta herkes biraz da kendi romanını, kendi şiirini okur. Gerçek sanat eserinin özelliklerinden biri de, bu çok yönlülük değil midir? İnsan, ilerde yaşamaktan kesilip de geçmiş günlerden bir yığın olmaya yüz tutunca roman ve şiir okumasını da bırakmaya başlar. Okuduğu olursa artık eski tutkuyu bulamaz. Okumak da okunan eseri duygularımız, düşüncelerimizle zenginleştirmek olduğuna göre bir türlü var oluştur.  Romancı, şair yaşlanınca nasıl üretme gücünü kaybediyorsa, okuyucu da o varoluştan uzaklaştığında kaynaşma yeteneğini kaybediyor. Bu bakımdan okumaktan kesilmek biraz da ölmektir. Biz yazmaktan düşmeyelim, okuyucularımızdan okumaktan düşmesinler... Sevdiğim söz. Seçilmiş yalnızlık olgunlaştırır. İçine düşülmüş yalnızlık ise çürütür. Selam ve dua ile…