Her gün haber bültenlerinde benzer bir cümle duyuyoruz: “Suça sürüklenen çocuk yakalandı.”
Peki, bu ifade gerçeği gerçekten anlatıyor mu? Yoksa toplumsal sorumluluğu görünmez kılmak için kullandığımız kolay bir etiket mi?
Bir çocuğun suçla karşılaşması çoğu zaman bilinçli bir tercihten çok, içinde doğduğu şartların zorunlu sonucudur. Çoğu çocuk suça sürüklenmez, suç onlara kadar gelir; hatta bazıları suçu adeta miras alır.
Yoksulluğun Görünmez Yükü
Bugün suça karışan çocukların önemli bir kısmı, yoksulluğun ortasında büyüyor. Açlık, işsizlik, güvencesizlik…
Bu koşullar altında bir çocuğa “okula git, geleceğini kur” demek ne kadar gerçekçidir?
Böylesi bir ortamda yetişen çocukların omzuna “suç” etiketini yapıştırmak, toplumsal sorumluluğu onlara yüklemek değil midir?
Aile İçi Travmalar: Sessiz Suç Ortakları
Şiddetin, ihmalin, bağımlılığın gölgesinde büyüyen çocuklar çoğu zaman suçu değil, hayatta kalmayı öğreniyor.
Mahkeme salonlarında hâkim karşısına çıkan çocukların gözlerinde çoğu zaman öfke değil; anlaşılmamışlık, yalnızlık ve korunamamışlık vardır.
Eğitimden Uzaklaşmak, Tehlikeye Yaklaşmaktır
Okul sadece bir bina değil; çocuğu sokak risklerinden uzak tutan en güçlü koruma kalkanıdır.
Eğitimden kopan her çocuk, sokakta onu bekleyen tehlikelere bir adım daha yaklaşır.
Etiketleri Değil, Politikaları Değiştirmek Gerekir
“Suça sürüklenen çocuk” hukuki bir tanım olabilir.
Ama çocukların içine doğduğu karanlık koşulları açıklamakta yetersizdir.
Asıl sorulması gereken soru:
Bir çocuk neden suça yöneliyor?
Ve daha önemlisi: Bu suç gerçekten onun mu, yoksa ona bırakılan bir hayatın sonucu mu?
Son olarak
Evet, bazı çocuklar suça bulaşıyor.
Ama bazı çocuklar daha doğdukları anda suçu sırtlarında taşımaya mecbur bırakılıyor.
Bu yüzden onları sadece “suça sürüklenen çocuklar” diye nitelendirmek hem eksik hem de haksızlıktır.
Çocukları değiştirmekten önce, onların dünyasını değiştirmemiz gerekir.
Bir çocuğu kaybetmek, aslında geleceği kaybetmektir.