Muş Ovası, yüzyıllardır bu toprakların bereket simgesi… Türkiye’nin en geniş tarım ovalarından biri olan bu bölge, toprak yapısı, su potansiyeli ve tarım çeşitliliğiyle ülkemizin stratejik alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Son yıllarda hayata geçirilen Muş Ovası Sulama Projesi, sadece tarımsal üretimi artırmakla kalmıyor; bölgenin kaderini yeniden yazacak bir kalkınma rotası oluşturuyor.
Ancak bu büyük projenin yanında sessizce, fakat etkisi yıllar boyunca hissedilecek başka bir adım daha atılıyor: Vakıf arazilerinin yenilenebilir enerji üretiminde kullanılmasının önü açılıyor. Bu iki stratejik hamle birleştiğinde, Muş’un geleceği için ortaya çıkan tablo son derece umut verici.
Muş Ovası Sulama Projesi, yıllardır beklenen tarımsal verimlilik artışını sağlayacak altyapıyı oluştururken; enerji maliyetleri çiftçinin üzerindeki en ağır yük olmaya devam ediyordu. Sulama birliklerinin elektrik giderleri, üreticinin maliyet hesaplarını zorlaştırıyor, hatta kimi zaman üretimden vazgeçme noktasına getiriyordu. İşte tam bu noktada, vakıf arazilerinde kurulacak güneş ve rüzgâr enerji tesisleri, hem sulama projelerinin enerji ihtiyacını karşılayacak hem de üreticinin omuzlarındaki yükü hafifletecek yeni bir çözüm olarak öne çıkıyor.
Bu potansiyel, yalnızca ekonomik bir kazanç değil, aynı zamanda çevresel bir sorumluluktur. Güneşin en parlak şekilde doğduğu, rüzgârın da yıl boyunca etkili olduğu bölgelerden biri olan Muş, yenilenebilir enerji için adeta açık bir laboratuvar niteliğinde. Atıl kalan vakıf arazilerinin enerji üretim merkezlerine dönüştürülmesi, hem şehrin kendi enerjisini üretmesini sağlayacak hem de sulama projelerinin sürdürülebilirliğini güvence altına alacaktır.
Yerelde enerji üretilmesi; belediyelerin, sulama kooperatiflerinin ve kırsal üreticilerin maliyetlerini azaltırken aynı zamanda bölgede yeni iş alanları da yaratacaktır. Teknik personel ihtiyacı, bakım-onarım hizmetleri, panel montaj ekipleri… Bu süreç, Muş’tan büyükşehirlere göç eden gençler için memleketlerinde nitelikli iş imkânı doğmasına da katkı sağlayacaktır.
Ayrıca unutulmaması gereken bir gerçek daha var: Yenilenebilir enerji projeleri ile sulama altyapılarının entegrasyonu, iklim değişikliğiyle mücadelede en etkili yöntemlerden biridir. Su kaynağını korurken, enerjiyi çevreci yöntemlerle üretmek; hem doğanın dengesine hem de üreticinin cebine katkı sunar.
Bugün vakıf arazilerinde yükselmeye hazırlanan enerji santralleri ile Muş Ovası’nın sulama kanalları aynı hikâyenin iki farklı başlığını oluşturuyor: Kendi enerjisini üreten, kendi tarlasını sulayan, kendi geleceğini inşa eden bir Muş. Böyle bir tablo, yıllardır hayal edilen “bölgesel kalkınma” hedefinin somut bir karşılığıdır.
Belki de yıllarca kaderine terk edilen alanlar, yakın zamanda hem tarlaları sulayan hem de ovayı aydınlatan temiz enerjinin merkezine dönüşecek. Bu toprakların kaderi değişiyor; üstelik toprağın gücüyle, suyun bereketiyle ve güneşin enerjisiyle…