KIYMET BİLENE AZ, BİLMEYENE ÇOK DÜNYA!

Abone Ol

Türkiye'nin yetiştirdiği önemli şairlerinden biri olan Can Yücel’in o kendine özgü isyankâr sesiyle söylediği gibi, “Sonradan bilinen kıymetin telafisi olmaz.” Gerçekten de olmaz. Bizler artık kıymeti, elden gidince hatırlayan bir toplum hâline geldik. Ne insanın ne emeğin ne de duygunun kıymeti kaldı. Her şey hızla tüketiliyor; ilişkiler, dostluklar, hatta vicdanlar bile… Kıymet, bir zamanlar ölçüydü şimdi unutulmuş bir kelime. Oysa dilimizde “kıymet bilmek” diye övülen bir davranış vardı, hatırlayan kaldı mı?

Eskiden bir selamın, bir teşekkürün, bir ‘Eline Sağlık’ın kıymeti vardı. Bugün bir tıklamayla beğenilen fotoğraf, bir bakışla silinen insan ilişkilerinin yerini aldı. İnsanlar birbirinin yüzüne bakmadan “Hal Hatır” sorar oldu. “Kusura bakmayın, meşgulüm” cümlesi artık kibarlık değil, kaçış bahanesi. Kıymet, artık “Anlık Erişim”le ölçülüyor. Hız çağında değer, sabırsızlığın gölgesinde solup gidiyor.

Kıymet bilmek eskiden bir duruştu; şimdi bir “zayıflık” sanılıyor. Çünkü modern insanın gözünde değer, karşılığı olan şeylerle ölçülüyor: “Bana ne faydası var?” diyor. Oysa kıymet, fayda değil, farkındalıktır. Bir dostun suskunluğunu anlamak, bir annenin yorgun eline bakmak, bir hocanın bir cümlesinden ömürlük ders çıkarmak… Artık kimsenin vakti yok fark etmeye; herkes kendini “önemli” sanmanın telaşında.

Sosyal hayatta kıymet, artık pazarlık konusu gibi. Sevgi, “gösterilirse” değerli; emek, “görülürse” kıymetli; başarı, “paylaşılırsa” anlamlı… Oysa kıymet, görünmekle değil, hissettirmekle yaşar. Birine sessizce yardım etmek, bir tebessümü gönülden etmek, bir hatırayı incitmeden taşımak bunlar artık nostaljik erdemler listesinde. Hâlbuki toplumun ahlâk terazisi, bu küçük kıymetlerle dengede dururdu.

Bir de “kaybettikten sonra” bilinen kıymet var ki, en acı olanı da budur. İnsan, vefayı mezar taşında, sevgiyi gidişlerde, dostluğu sessizlikte anlıyor. “Ah keşke” diyoruz sonra, ama ahın kıymeti, zamanı geçince sadece yankı olur. Bu yüzden Yücel’in sözü yüreğe dokunur: Telafisi yoktur. Çünkü kıymet, zamana duyarlı bir değerdir; geç kaldın mı, kapanmayan bir boşluğa dönüşür.

Bugün toplumda en çok konuşulan, ama en az yaşanan şeydir kıymet. Herkes değer görmek ister ama kimse vermeye yanaşmaz. Herkes sadakat arar ama emek vermekten kaçar. Kıymetli olanı tüketmekte üstümüze yok, üretmekte ise sabrımız yok. Bir zamanlar denilen o samimiyet dolu çağın yerini, “görünürlük” çağı aldı. Ne ironiktir ki, her şey bu kadar göz önündeyken, kıymet bu kadar görünmez hâle geldi.

Sonuçta mesele şu: Kıymet, ancak insanın iç sesi sustuğunda hatırlanıyor. Kaybettiklerimiz bize, değer ölçümüzü hatırlatıyor. Oysa gerçek bilgelik, “kaybetmeden bilmekte.” Ama gel de bunu anlat. Kıymet bilmeyene dünya büyük gelir; çünkü o, hiçbir şeyin gerçek büyüklüğünü anlamamıştır. Belki de bu yüzden, Can Yücel’in dediği gibi, “kusura bakmayın” demenin en kıymetli hâli; artık susmaktır.