KASADA DİNLENMEYEN İNSAN: GÜNDELİK HAYATTA GÖRÜNMEZLEŞME ÜZERİNE

Hazal Özbey – Sosyolog

Geçtiğimiz günlerde bir market alışverişinde, banka kartımı uzatıp özellikle belirttim:

“Kredi kartı değil, banka kartımdan çekim yapar mısınız?”

Kasadaki görevli ile göz göze geldik, söylediklerim anlaşıldı sandım. Ama birkaç saniye sonra banka bakiyem yerine kredi kartımdan çekim yapılmıştı.

Bu, bir kerelikle sınırlı kalan dikkatsizlik değil. Aylardır sürekli yaşıyorum bu durumu ve başka müşterilerde de yaşandığına tanık oluyorum. Aynı cümleleri tekrar ediyorum, aynı netlikte ifade ediyorum/ediyorlar ama sonuç hep aynı: Söylediğim/iz şey yok sayılıyor.

Bu yazıda, basit bir ödeme meselesi gibi görünen bu olayın toplumsal olarak neyi gösterdiğini konuşmak istiyorum. Çünkü bu sadece bir kart seçimi değil. Bu, dinlenmeyen insanın hikâyesidir.

MEKANİKLEŞEN TEMASLAR

Gündelik hayatın hız ve verimlilik üzerine kurulu doğasında, insanlar artık birbirine temas etmiyor; görevler tamamlanıyor, işlemler yürütülüyor. Kasadaki müşteri bir birey değil; barkod okunan ürünlerin toplamı, POS cihazına uzanan bir el, “şifre girildi mi” kontrolüdür sadece. Temassızlık…

Bu bağlamda, bireyin öznel iradesi yani ne istediği, nasıl tercih ettiği gibi unsurlar geri planda kalıyor. Tıpkı benim banka kartını uzatıp kredi kartından işlem yapılması gibi… Talebin önemi yok; önemli olan, sistemin ezberini sürdürmesi.

Modern toplumu değerlendirirken sıklıkla “iletişim çağı”nda yaşadığımız söylenir. Oysa tam tersine, belki de dinlemenin en az olduğu çağ bu çağdır. İnsanlar birbirini duymuyor, dinlemiyor, görmüyor. Çünkü herkes meşgul. Çünkü herkesin kafasında bir sonraki adım var.

Toplumun “mekanik dayanışma”dan “organik dayanışma”ya geçişinden beri birey, sistemin içinde bir “uzman parça” olarak konumlandırıldı. Bugünün kasiyeri sadece ürün geçer, müşteri de sadece ödeme yapar. Bu rol dağılımı içinde öznellik kaybolur. Ve bireyin deneyimi –ister banka kartı ister başka bir tercih olsun– dinlenmeye değmez bir ayrıntıya dönüşür.

GÜNDELİK HAYATIN SOSYOLOJİSİ

Sıklıkla “büyük meseleleri” konuşuruz: Göç, işsizlik, adalet, yoksulluk… Ama sosyoloji aynı zamanda küçük olanın içindeki büyük yapıyı görme işidir. Bugün bir banka kartı meselesiyle görünmezleşen özne, yarın başka bir alanda başka bir şekilde yeniden bastırılır: Öğretmenin sesi sınıfta kesilir, annenin yorumu ailede yok sayılır, öğrencinin derdi üniversite politikasında duyulmaz. Toplumun asıl yükünü çekenler genellikle söz hakkı verilmeyenlerdir; en çok onların konuşması gerekirken en az onlar duyulur.

Ben kredi kartı değil, banka kartımı uzatırken şunu da söylüyordum aslında:

“Ben varım, tercihim var, lütfen duy.” Ama sistem bu çağrıyı almıyor. Çünkü kulağı alışveriş fişine, ekran görüntüsüne, dakikada geçen müşteri sayısına ayarlı. Oysa bireyi görmeyen hiçbir sistem uzun vadede sağlıklı işlemez. Küçük gibi görünen detaylar, toplumsal ilişkilerin aynasıdır. Ve bugün kasada banka kartını fark etmeyen sistem, yarın daha büyük şeyleri de gözden kaçıracaktır.