Van Erciş’te Motosiklet Kazası Can Aldı: Ağır Yaralı Genç Hayatını Kaybetti
Van Erciş’te Motosiklet Kazası Can Aldı: Ağır Yaralı Genç Hayatını Kaybetti
İçeriği Görüntüle

HABER49- Özellikle Erzurum’un kuzeybatısındaki Karaz Höyüğü, 1940’lı yıllarda yapılan ilk bilimsel arkeolojik kazılara ev sahipliği yaparak Türkiye arkeoloji tarihine damga vurdu. Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı’nın aktardığı bilgilere göre, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yurtdışında eğitim alıp ülkeye dönen idealist bilim insanları, ülkemizin doğusunu arkeolojik anlamda ayağa kaldırma çabasıyla bu önemli projelere öncülük etti.

Karaz Höyüğü, 200 metre çapında ve 16 metre yüksekliğindeki yapısıyla Erzurum Ovası’nın tarih öncesi hafızası niteliğinde. 1942’de başlayan kısa süreli sondaj kazıları, beklentilerin üzerinde buluntular verince 1944 yılında daha geniş çaplı çalışmalara başlandı. Bu kazılar, sadece Anadolu arkeolojisi için değil, Yakındoğu’nun kültürel tarihi açısından da çığır açtı. Höyükten elde edilen seramikler, taş aletler ve yapı izleri, Anadolu’nun Kafkasya ve İran arasındaki kültürel geçiş güzergâhı olduğunu ortaya koydu. Karaz kazıları sayesinde bu coğrafyada tarih öncesi çağlarda yaşanan kültürel etkileşim ve yerleşik yaşam izlerinin belgelenmesi, Anadolu tarihinin karanlıkta kalan dönemlerine ışık tuttu.

PULUR VE GÜZELOVA HÖYÜKLERİ İLE DOĞU ANADOLU’NUN KÜLTÜREL KODLARI ÇÖZÜLDÜ

1950’li yıllarda II. Dünya Savaşı’nın yarattığı ekonomik ve sosyal zorluklar nedeniyle arkeolojik çalışmalar sekteye uğrasa da, 1960’lı yıllarda Türk Tarih Kurumu öncülüğünde Erzurum’da iki büyük kazı daha başlatıldı. Bu projelerden ilki Pulur Höyüğü, diğeri ise Güzelova Höyüğü oldu. Prof. Dr. Mehmet Işıklı’nın aktardığı bilgilere göre, 1960 yazında Hamit Zübeyr Koşay başkanlığında başlayan Pulur Höyüğü kazıları, yaklaşık iki ay sürdü. Pulur, Karaz’ın 16 km batısında, bugünkü Ömertepe köyünün sınırları içinde yer alıyor. 17 metre yüksekliği ve 250x150 metre ölçüleriyle Pulur Höyüğü de bölge için son derece kıymetli veriler sundu.

Avusturyalı Assurolog Harman Vary’nin de katıldığı kazılar, bölgede binlerce yıl öncesine dayanan yerleşim izlerini ve kültürel birlikteliğin kanıtlarını gün yüzüne çıkardı. Pulur Höyüğü’nde ele geçirilen çanak çömlekler, mimari kalıntılar ve mezarlar, Karaz Kültürü’nün etkilerinin bu bölgede de yoğun olduğunu ispatladı. Ertesi yıl, yani 1961’de aynı ekibin Dumlu ilçesine bağlı Güzelova Höyüğü’nde yaptığı kazılar, Karaz ve Pulur’daki buluntuları tamamlayıcı nitelikteydi. Güzelova, bugünkü Tufanç köyü ile iç içe bulunuyor ve kazıların sadece iki ay sürmesine rağmen çok kıymetli arkeolojik sonuçlar verdiği biliniyor.

ARKEOLOJİK ÇALIŞMALARLA ANADOLU’DAKİ KÜLTÜREL BİRLİKTELİĞİN KANITLARI ORTAYA ÇIKTI

Prof. Dr. Mehmet Işıklı, genç Cumhuriyet döneminin zorlu şartlarına rağmen bu kazıların ülke arkeolojisi adına olağanüstü girişimler olduğunu ve günümüzde bile benzer projelerin hayata geçirilmesinin çeşitli zorluklar barındırdığını vurguluyor. Özellikle Karaz, Pulur ve Güzelova kazıları sayesinde, Anadolu topraklarının her köşesindeki kültürel ve arkeolojik değerlere verilen önemin altı çizildi. Bu üç önemli kazı, yalnızca yerel değil, Yakındoğu ve dünya arkeolojisi açısından da dönüm noktası oldu.

En dikkat çekici bulgulardan biri ise, günümüz politik sınırlarını aşan geniş bir coğrafyada, kültürel birlikteliğin binlerce yıl önce bu topraklarda var olduğunun arkeolojik kanıtlarla ispatlanmasıydı. Höyüklerden elde edilen buluntular ve yapı izleri, Anadolu, Kafkasya, İran ve Karadeniz’in tarih öncesi dönemde sürekli kültürel alışveriş içinde olduğunu gösteriyor. O dönemde henüz arkeoloji bölümü dahi olmayan Atatürk Üniversitesi’nin bu projelerde yer alması ve Türk Tarih Kurumu ile ortak yayınlar yapması da, akademik vizyon açısından önemli bir örnek teşkil ediyor. Bu kazılar, Doğu Anadolu’nun kültürel mirasının derinliğini ortaya koyduğu kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki bilimsel kararlılığı da gözler önüne seriyor.

Kaynak: İHA