Gündem

İstanbul Altın Rafinerisi Soruşturmasında Şüphelilerin İfade İşlemleri Başladı

İstanbul Altın Rafinerisi soruşturmasında 24 şirket üzerinden 543 milyon dolarlık ihracat yapılarak yüzde 3 devlet desteği alındığı iddia edildi. 23 şüphelinin ifadeleri savcılıkta alınmaya başlandı.

Abone Ol

HABER49-İstanbul Altın Rafinerisi soruşturmasında 24 şirket üzerinden 543 milyon dolarlık ihracat yapılarak yüzde 3 devlet desteği alındığı iddia edildi. 23 şüphelinin ifadeleri savcılıkta alınmaya başlandı.

Altın Üzerinden Kurulan Sistemli Düzenek: Devlet Desteği Kötüye mi Kullanıldı?

İstanbul Altın Rafinerisi A.Ş. (İAR) ve ilişkili şirketlere yönelik yürütülen kapsamlı soruşturmada yeni gelişmeler gün yüzüne çıkarken, dosyada yer alan iddialar kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmaya göre, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ihracat yapan şirketlere döviz tutarı üzerinden yüzde 3 oranında destek sağlayan uygulama talimatını fırsata çevirmek isteyen bazı şirket yöneticileri ve çalışanları, altın ithalatını yasal görünümlü bir yöntemle sistemli şekilde manipüle etti. İddialara göre şüpheliler, altın madenini yurt dışından yasal olarak ithal ettikten sonra ülke içinde bulunan altın ocaklarında eritiyor, asit solüsyonlarla karıştırarak işlenmiş gibi gösteriyor ve bu işlemi ihracat gibi kayda geçirerek döviz girdisi sağlıyordu. Devlet desteğini almak için kullanılan bu yöntem, yalnızca bireysel bir girişim olarak kalmadı; organize bir yapı ile planlı şekilde yürütülerek devletin zarara uğratılmasına yol açtı. Soruşturma dosyasında ’suç işlemek amacıyla örgüt kurma’, ’kamu kurum ve kuruluşlarının zararına nitelikli dolandırıcılık’, ’1211 Sayılı T.C.M.B. Kanunu’na muhalefet’, ’4749 Sayılı Kanun’a muhalefet’ ve ’1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’a muhalefet’ suçlamaları yer aldı. Bu kapsamda, yalnızca altının fiziksel hareketi değil, finansal raporlama ve belge düzenleme süreçlerinin de manipüle edildiği ileri sürüldü. Devletin ihracatçıları teşvik etmek amacıyla geliştirdiği sistemin, organize bir şema ile kötüye kullanıldığı iddiası, ekonomik düzenin nasıl suistimal edildiğine dair dikkat çeken bir tablo ortaya koydu. Savcılık kaynakları, yöntemin belirli bir plan dahilinde defalarca uygulandığını, yapılan işlemlerin rastlantısal değil, profesyonelce kurgulanmış bir yapı ile yürütüldüğünü vurguladı. Bu çarpıcı iddialar, kamu kaynaklarının ne ölçüde risk altında olabileceğine ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi.

543 Milyon Dolarlık İhracat Görünümü, 24 Şirketlik Ağ ve Başlayan İfade Trafiği

Soruşturma kapsamında dikkat çeken en önemli unsurlardan biri, şüphelilerin yalnızca mevcut şirketlerle yetinmemesi, devlet desteğini daha fazla alabilmek amacıyla 24 adet yeni şirket kurarak ağı büyütmesi oldu. İstanbul Altın Rafinerisi A.Ş. sahibi Özcan H., Genel Müdür Ayşen E., Muhasebe Müdürü Nasuh G., Pazarlama Müdürü Serdar S., banka çalışanı olan eşi Betül S. ve diğer rafineri ve kıymetli maden şirketlerinde görevli birçok isim, bu şirketlerin arkasındaki ana aktörler olarak gösterildi. Bu kişilerin, kendileriyle bağlantılı 30 çalışan üzerinden kurdukları şirketlerle toplamda 543 milyon 634 bin 253 dolarlık ihracat gerçekleştirdikleri ve bu tutar üzerinden yüzde 3 devlet desteği aldıkları iddia edildi. Resmi kayıtlara göre bu destekle elde edilen haksız gelirin milyonlarca doları bulduğu belirtildi. Soruşturmada tespit edilen kamu zararının 12 milyon 537 bin 560 dolar olduğu ifade edildi. Emniyet birimleri, delillere ulaştıktan sonra şüphelilere yönelik operasyon düzenledi ve 23 kişi gözaltına alınarak sorgulandı. Emniyetteki işlemleri tamamlanan şüpheliler, Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edildi. Bugün itibarıyla savcılıkta ifade işlemlerinin başladığı öğrenildi. Adliyede yoğun güvenlik önlemleri dikkat çekerken, ifade sürecinin kapsamlı olması nedeniyle uzun sürebileceği belirtiliyor. Soruşturmanın derinleşmesi halinde yeni isimlere ve şirketlere de ulaşılabileceği ifade ediliyor. Kamuoyu, bu kadar büyük bir finansal organizasyonun nasıl bu kadar uzun süre tespit edilmeden sürdüğünü merak ederken, devletin yeni denetim mekanizmaları devreye alıp almayacağı da tartışılıyor. Uzmanlar, bu olayın yalnızca bir dolandırıcılık dosyası değil, aynı zamanda ekonomik güvenlik meselesi olduğunu vurguluyor.