İNSANLIĞIMIZDA MEYDANA GELEN ARTÇI DEPREM
Ya kardeş hani sen Müslümansın! Hani sen adaleti temsil eden Kur’an’a inanmış bir insansın. Hani sen Allah’a hesap vermeye inanan bir insansın. Nerede kaldı bunlar?
Cevap; ses yok…
Adam ardından da ekliyor, “Allah affetsin. Abi suçluyuz.”
Yapma kardeşim. Bu kul hakkıdır. Vallahi kul hakkıdır, Billahi de kul hakkıdır. Bizden binlerce km uzakta Kur’an’a bir hakaret olunca biz buradan nara atıyoruz.
Vay efendim nasıl Kur’an’a hakaret edersin. (İsviçre’de Kur’an yakma olayını herkes bilir.) diye mitingler bile tertip edersin… Güzel eyvallah. Alkışlıyoruz… Ama kardeş o adam kuranın içeriğine karşı lakayt. Sen ise uygulamalarına karşı lakayt… Çok benzer tarafları var...
Her neyse konu biraz dışına taştı. Maalesef kanayan yaramız. İstiklal Marşımızın yazarı Üstat Mehmet Akif Ersoy’un tabiriyle Kur’an’ı sadece duvara asmak ya da mezarda okumak için kabul ediyoruz gibi bir şey…
Evet, belki sözümüz bütün insanlara geçmez ama kendimize geçer... Biz, adam kayırmaktan ve adaletsizlikten uzak duralım. Hiç olmazsa biz kendi kapımızın önünü temizleyelim. Güzellikler bulaşıcıdır. Başkalarında geçer.
Depremzedelere uzana ellerde gayretli olalım. Adamcılık orada işlemesin. Zaten adam alabileceğinden kat kat büyük bir yara almış. Çok yakını belki birçok yakınını kaybetmiş. Hiç olmazsa devamında kendisine uzanacak ellerden yara almasın.
Bu konu oldukça uzun ama köşemizde ancak bu kadar dert yanarak yazabildik. Büyük felaketlerin vereceği derste büyük olması lazım. Aynı ölçekte olsun.
İNSANLIĞIMIZI VE İSLAMLIĞIMIZI vicdan ışığı altında her zaman muhasebe edelim. Varsa eğer.
Selam ve dua