Hatıralarda Kalan Malazgirt

Merhaba değerli okurlar; Öncelikle kendimi tanıtmak istiyorum. 1967 Kütahya doğumluyum, İstanbul’da oturuyorum. İki çocuk annesiyim.  Blog yazarıyım. Yazmayı çok seviyorum, çok yer gezdim ve çok anılar biriktirdim. İnsanları, doğayı ve hayvanları seviyorum. Ve bütün bunları yaratan rabbimizi de çok seviyorum… Geçtiğimiz günlerde yakın bir aile dostumuz haber49 gazetesinde yazmak isteyip istemediğimi sorduğunda tabi ki isterim […]

Hatıralarda Kalan Malazgirt
Saadet Sezer
Yayınlanma

09:50 - 02 Ekim 2019

Güncelleme

09:50 - 02 Ekim 2019

Okuma Süresi

8 dakika

Merhaba değerli okurlar; Öncelikle kendimi tanıtmak istiyorum. 1967 Kütahya doğumluyum, İstanbul’da oturuyorum. İki çocuk annesiyim.  Blog yazarıyım. Yazmayı çok seviyorum, çok yer gezdim ve çok anılar biriktirdim. İnsanları, doğayı ve hayvanları seviyorum. Ve bütün bunları yaratan rabbimizi de çok seviyorum…

Geçtiğimiz günlerde yakın bir aile dostumuz haber49 gazetesinde yazmak isteyip istemediğimi sorduğunda tabi ki isterim dedim. Öyleyse yazını hazırla dedi. Benim için çok değerli olan bu teklifi reddedemezdim. Dostlarımızın vesilesiyle bugün heyecan ve mutlulukla ilkyazımı sizlerle paylaşıyorum. Yazılarımla daima sizlerle buluşmak ümidiyle iyi okumalar…

Muş Malazgirt hayatımın kısa bir bölümünü oluşturan fakat benim için önem teşkil eden yerlerden birisi. Eşimin görevi dolasıyla 2001-2003 yılları arasında iki sene burada yaşadım. Hatıralarımda güzellikle bahsettiğim, güzel günler geçirdiğim benim için diğer görev yaptığımız yerler gibi çok değerli bir yer. Daha önce de Mardin’de 1994-1996 yılları arasında iki sene görev yaptık. Sıcak bunaltıcı güneydoğu ikliminden sonra, soğuk doğu iklimi bizim için değişik bir deneyim olacaktı. Buranın soğuğunu yaşadığımda bunu daha iyi anlayacaktım. Tayinimizi öğrendiğimde nasıl bir yer acaba diye düşündüm. Hatta rüyalarıma bile girdi. Tabi ki rüyalarımda gördüğüm alışveriş merkezli, çarşısı olan büyük bir yer değildi, küçük fakat şirin bir yerdi. Eşimle beraber Malazgirt’e doğru yola çıkışımız dün gibi hatırımda. Edirne Süloğlundan Malazgirt yolculuğu uzun, yorucu fakat güzel bir yolculuktu. En batıdan en doğuya doğru yeni bir başlangıç yeni bir hayat bizi bekliyordu. Bilmeyenler için Süloğlu, Edirne’nin bir ilçesi. Ama daha ziyade bildiğimiz köy. O yüzden köy demek daha doğru olur. Güzel şirin bir köy… Doğal organik yaşantısıyla, temiz havasıyla, piknik yaptığımız. Balık tuttuğumuz barajıyla beş senemizin geçtiği yer. Belki de kimsenin gitmek istemeyeceği, burun kıvırdığı, bizim ve çocuklarımız için güzel anılar biriktirdiğimiz yerlerden birisidir Süloğlu. Aynı şekilde Malazgirt de öyle. Kimsenin tercih etmeyeceği küçük, doğuda bir yer belki ama bizim için öyle değil. Burası da güzel anılar biriktirdiğimiz iyi ki de buraları görmüşüz ne güzeldi o yıllar dediğimiz, anılarımızda yer eden güzel görev yerlerimizden…

Süloğlundan başlayıp, Malazgirt’e doğru yolculuğumuzda birçok illeri de geçtikten sonra Ağrı Patnos’un içinden geçerek Malazgirt’e ulaştık. ‘Malazgirt daha güzel Patnos’u pek sevmedim’ demiştim o zamanlar. Ama daha sonra düşündüm ki insanın yaşadığı yer hep güzel. Bulunduğun yeri sevmen için; orada evinin olması, eşinle dostunla vakit geçirmek, güzel hatıralar biriktirmek çok önemli gerçekten. İlk Malazgirt’e girdiğimizde küçük bir yermiş diye düşündüm. Eve geldiğimizde ilk işim camdan bakmak oldu. Ön camdan baktığımda karşımızda alabildiğince tarlaydı. Diğer odadan dışarı baktığımda Süphan dağı bütün heybetiyle karşımda duruyordu. Daha sonra her sabah kalktığımda Süphan dağına bakmadan edemezdim. Kışın karlı oluşu ve yazın bile karlarının erimeyişi hala gözümün önünde. Güzel bir hayat geçireceğim dağ ve tarla manzaralı bir ev daha ne olsun diye içimden geçirdim. Düşündüğüm gibi de oldu. Malazgirt hatıralarımda güzel anılar biriktirdiğim bir yer olarak yerini aldı. Burada en çok beni etkileyen esnafın gerçekten saygılı duruşu ve başım üstüne sözüdür. Eşimle bir alışveriş sırasında bize çay ısmarladıklarında çayın yanında kıtlama dedikleri şekerle içme şeklini ilk o zaman görmüştüm. Değişik gelmişti ama bir o kadar da hoşuma gitmişti. Pazar kurulmuyordu. Süloğlunda pazara alışık olduğum için çok yadırgamış çok da aramıştım. Fakat daha sonra alıştık bu duruma tabiki. Burdan sonraki görev yerimiz Kıbrıs’ta da aynı şekilde pazar olmadığını görecektik.. Kışın Karadeniz’den gelen taze hamsileri çok yemiştik orada. Hiç aklıma gelmezdi Doğu’da taze balık yemek. İlk çiriş otunu orada görmüştüm fakat yemeğinin nasıl yapılacağını bilmiyordum. Dahası hiç bilmediğim bir ot olduğu için damak tadımıza uymaz diye düşünmüştüm. Ama yıllar sonra şimdi bir arkadaşımın tavsiyesiyle bu ottan İstanbul’da pazarlardan her sene alıp çorbasını yapıyorum. Tarifini okumak isterseniz yazım burada http://www.mutluyazar.com/blog/ciris-otu/ Şimdi internetlerde de her türlü tarif var. O zamanlar bu tür imkanlar yoktu… Bir hafta sonu Tatvan, Adilcevaz ve Ahlat’a gitmiştik. Buraları da çok beğenmiştim. Fırsatım olsa oralara yine gitmeyi isterim. Ahlat’ta Selçuklu Mezarlığı çok ilgimi çekmişti. Hatıralarda kalan Malazgirt Malazgirt’ten Muş’a sadece bir defa gitmek kısmet olmuştu. Sürücü kursundan sınava gireceklerle beraber sabah dolmuşla Muş’a gidip, gelmiştik. Çarşının içinden geçip sınav yerine ulaştık. Sınava girip, geldik. O kadar görebildim Muş’u. Zaten Ocak ayıydı ve mevsim şartları da müsait değildi. Hatta çok fazla kar yağmıştı, yollar kapanabilirdi. Bizim o sene sorular üniversite sınavı gibi zarflardan çkarılıp yapıldı. Çok çalışmıştım, hepsinden 98-99 gibi bir puan aldım. Neyse ehliyetimi aldım. Çok şükür O zamandan bu zamana trafiğe çıkıyorum.. Malazgirt soğuğunu gördükten sonra artık hiç bir soğuğa soğuk demedim açıkçası. Yaşadığım yerlerde bu da soğuk mu? Siz gidin Malazgirt soğuğunu görün diyorum. Orada yaşayan biri olarak hakkıyla havamı atarak… İlk kar yağıp, soğuklar başladığında pek hoşumuza gitmişti karın yağışı. Daha da yağdıkça, soğuklar artıkça kış çetin yüzünü göstermeye başlamıştı. Kar günlerce kalkmaz, üzerine bir daha yağardı. Bir akşam eşimle bir arkadaşımıza oturmaya gittik. Hemen karşı binaya geçmiştik. Eşime dedim ki benim burnumda bir gariplik var nefes alırken tıkanıyor gibi bir şey oluyor. Eşim burnundaki tüyler donmuştur dedi. Nasıl yani dedim şuradan şuraya geçiyoruz iki saniyede mi, hiç burun kılları donarmıymış dedim. Burun kıllarının donacağı bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi… Gerçekten -40 dereceleri bulan burnundaki kılları bile donduracak derecede soğuktu havası fakat bembeyaz kar örtüsüyle görülmeye değer bir manzarası vardı Malazgirt’in. En güzel mevsimi İlkbahardı. Kardelenleri karın altından çıktıklarında ilk gördüğümde çok mutlu olmuştum. Merhaba der gibiydi hayata. Böyle bir güzelliği ilk defa görüyordum. O kadar hoşuma gitmişti ki uzun süre seyrettim onları. İlkbaharda karlar eriyip, kar sularının çoşarak derelere akışı büyüleyici gelmişti bana. Bu manzaralar sanki belgesel niteliğindeydi. Fotoğraf makinam o zamanlar elimde olsaydı da yaşadığım o güzel anları fotoğraflayabilseydim. Çok isterdim ama maalesef olmadı. Çok mutluyduk Malazgirt’te. Sadece oturduğum şehir değil Evim, ailem, yuvam, hayatımdı Malazgirt. Şimdi Malazgirt’e gitsem aynı duyguları hissetmem açıkçası. Önceden oturduğum şehirlere daha sonra gitme imkanı bulduğumda, hiç yaşanmamış gibi geldi oralar. Yaşadığım eve bakıp hüzünlenmiştim. Oralarda şimdi başkaları yaşıyordu. Başka insanlar vardı, başka çocuklar koşturuyordu ortalıkta. Ne tuhaf bir duygu.. Eminim kimse bu duyguları hissetmek istemez.. Eşim babasını Malazgirt’te kaybetmişti. Felç geçirdiği haberini ocak ayında almıştık. Apar topar yola çıktığında her taraf karla kaplı, yollar kapalıydı. Eşim iki günde memlekete ulaşmıştı. Çocukların okulu nedeniyle ben gidememiştim. Bundan üç ay sonra da babaannem rahmetli olmuş, babamlar uzak gelemez diye haber vermemişlerdi. Öldüğünü eşim daha sonraki günlerde söylemişti.

İki sene iyisiyle, kötüsüyle geçmiş, yeni tayin yerimiz belli olmuştu. Biraz heyecan, biraz hüzünle Malazgirt’ten ayrılma zamanı gelmişti. Yeni tayin yerimiz nasıl olacaktı acaba? Velhasıl güzel, huzurlu geçen günlerin ardından bıraktığımız anılarla Malazgirt defterini de kapatıp, yeni tayin yerimiz Kıbrıs’a bilinmeyen yeni bir yaşama doğru adım atıyorduk… Sevgiyle kalın…