HABER49-Gazeteci Levent Gültekin’in adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, kamuoyunda basın özgürlüğü, ifade hürriyeti ve dijital yayıncılık tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. Dijital bir platformda 18 Aralık tarihinde yayımlanan programda kullandığı ifadeler nedeniyle hakkında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlaması yöneltilen Gültekin’in gözaltına alınması, kısa sürede geniş bir yankı uyandırdı. Özellikle gazetecilerin dijital mecralarda yaptığı yorumların hukuki sınırları, bu olayla birlikte bir kez daha sorgulanmaya başlandı. Emniyet birimlerince yürütülen gözaltı süreci boyunca Gültekin’in ifadesi alınırken, dosya içeriği ve suçlama gerekçesi kamuoyunda dikkatle takip edildi. Gazetecilik faaliyetleri kapsamında yapılan değerlendirmelerin hangi koşullarda suç unsuru oluşturabileceği sorusu, sürecin en çok tartışılan başlıklarından biri oldu. Gözaltı kararının ardından meslek örgütleri ve basın camiası gelişmeleri yakından izlerken, hukuki sürecin nasıl ilerleyeceği de merak konusu haline geldi. Bu bağlamda Levent Gültekin’in adliyeye sevk edilmesi ve ardından verilen adli kontrol kararı, sadece bireysel bir dosya olmanın ötesinde, Türkiye’de ifade özgürlüğünün sınırlarına dair daha geniş bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
LEVENT GÜLTEKİN NEDEN GÖZALTINA ALINDI, SUÇLAMA NE ÜZERİNE KURULDU?
Levent Gültekin’in gözaltına alınmasına gerekçe gösterilen suçlama, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” maddesi kapsamında değerlendirildi. İddialara göre Gültekin, dijital bir platformda yayınlanan programda yaptığı açıklamalar nedeniyle bu suçlamayla karşı karşıya kaldı. Programın yayınlandığı tarihin 18 Aralık olması, sürecin oldukça kısa bir zaman dilimi içerisinde yargı aşamasına taşındığını ortaya koydu. Gözaltı işlemi sonrasında emniyette ifade veren Gültekin’in savunmasında, gazetecilik faaliyeti kapsamında değerlendirmelerde bulunduğu ve kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıdığı yönündeki beyanlarının öne çıktığı ifade edildi. Bu noktada, dijital yayıncılığın klasik medya ile aynı hukuki çerçevede değerlendirilip değerlendirilmemesi konusu da yeniden tartışmaya açıldı. Özellikle yorum ve analiz içerikli yayınların, haber niteliği taşıyıp taşımadığına ilişkin değerlendirmelerin hangi kriterlere göre yapıldığı sorusu gündeme geldi. Gültekin’in gözaltına alınması, sosyal medyada da geniş yankı bulurken, birçok kullanıcı ve gazeteci, sürecin basın özgürlüğü açısından ne anlama geldiğini sorguladı. Suçlamanın dayanağı olan ifadelerin bağlamından koparılarak mı ele alındığı yoksa somut bir yanıltma unsuru içerip içermediği, hukuki sürecin en kritik noktalarından biri olarak öne çıktı.
ADLİ KONTROL KARARI NE ANLAMA GELİYOR, SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK?
Emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edilen Levent Gültekin, savcılıkta ifade verdi. Savcılık makamı, dosya kapsamındaki değerlendirmeler sonucunda Gültekin hakkında tutuklama talep etmedi; bunun yerine adli kontrol uygulanmasını istedi. Sulh ceza hâkimliğine sevk edilen Gültekin hakkında “yurt dışına çıkış yasağı” ve “belirli aralıklarla karakola giderek imza verme” şartlarını içeren adli kontrol kararı verildi. Bu karar doğrultusunda Gültekin serbest bırakıldı. Adli kontrol, kişinin tutuklanmaksızın yargılama sürecinin devam etmesini sağlayan bir tedbir olarak biliniyor. Bu uygulama, hem kişinin özgürlüğünün tamamen kısıtlanmaması hem de yargı sürecinin sağlıklı şekilde yürütülmesi amacı taşıyor. Levent Gültekin dosyasında da hâkimlik, kaçma şüphesi veya delilleri karartma ihtimali gibi unsurları tutuklama için yeterli görmedi. Ancak yurt dışı yasağı ve imza yükümlülüğü, sürecin halen devam ettiğini ve dosyanın kapanmadığını gösteriyor. Bu aşamadan sonra savcılığın iddianame hazırlayıp hazırlamayacağı, davanın açılıp açılmayacağı ve yargılamanın nasıl bir seyir izleyeceği merakla bekleniyor. Adli kontrol kararı, kamuoyunda “serbest bırakıldı” şeklinde yorumlansa da hukuki olarak dosyanın henüz sonuçlanmadığına işaret ediyor.