HABER49-Erzurum Müftülüğü’nün Kudüs-ü Şerif rütbesiyle verilmesi, şehrin Osmanlı dönemindeki önemini ortaya koyarken, Abdurrahman Efendi’nin “Sefînetü’l-Fetâvâ” adlı eseri dönemin toplumsal yapısına ışık tutuyor.

Osmanlı’da Müftülük Mertebeleri ve Erzurum’un Önemi

Osmanlı döneminde il müftülükleri arasında belirlenen mertebeler, şehrin hem stratejik hem de dini önemini ortaya koyan bir unsur olarak dikkat çekiyordu. İstanbul Müftülüğü en yüksek makam kabul edilirken, ikinci sırada Haremeyn (Mekke ve Medine), üçüncü sırada ise Kudüs-ü Şerif Müftülüğü bulunuyordu. Bu sıralamada Erzurum’un “Kudüs-ü Şerif rütbesiyle” müftü atanması, şehrin Osmanlı nezdindeki değerini gösteren çarpıcı bir ayrıntı olarak kayıtlara geçti. Diyanet Akademisi Erzurum Ömer Nasuhi Bilmen Dini Yüksek İhtisas Merkezi Müdürü Doç. Dr. Zeki Koçak, Abdurrahman Paşa’nın 1700’lerin sonlarında Erzurum Müftüsü olarak “Kudüs-ü Şerif rütbesiyle” görevlendirilmesinin, devletin bu coğrafyaya verdiği önemin bir göstergesi olduğunu belirtti. Koçak’ın aktardığına göre, bu atama sadece dini bir görevlendirme değil, aynı zamanda Erzurum’un siyasi, kültürel ve stratejik kimliğinin de altını çizen bir hadise olarak görülmelidir. “Sefînetü’l-Fetâvâ” adlı iki ciltlik eser, bu döneme ışık tutarak, şehrin sosyal ve dini hayatının derinliklerini ortaya koyuyor.

Kudüs, Bağdat ve Erzurum Arasındaki Tarihi Bağlantılar

Doç. Dr. Zeki Koçak, Erzurum’un Kudüs ve Bağdat ile paylaştığı ortak dini geleneklere de dikkat çekti. Erzurum’da namazlardan sonra sela okunması geleneğinin sadece Kurtuluş Savaşı dönemine özgü sanıldığını belirten Koçak, yapılan araştırmalarda aynı geleneğin Kudüs ve Bağdat’ta da bulunduğunu ifade etti. Bu durumun, söz konusu şehirler arasında derin dini ve kültürel bağların bulunduğuna işaret ettiğini dile getirdi. Ayrıca, Abdurrahman Paşa’nın Erzurum’a iki kez müftü olarak atandığını hatırlatan Koçak, ilkinde bu rütbeyle görevlendirilmediğini, ancak ikinci defasında “Kudüs-ü Şerif rütbesiyle” atandığını kaydetti. Bu farklılığın, hem şahsın ilmi ve idari seviyesi hem de dönemin siyasi şartlarıyla ilgili olabileceği değerlendirilirken, Osmanlı arşivlerinde yer alan belgelerin konuyu daha net şekilde ortaya koyacağı düşünülüyor. Erzurum’un böylesine yüksek bir rütbeyle müftülüğe layık görülmesi, şehrin sadece dini değil, aynı zamanda stratejik bir merkez olarak da imparatorluk içindeki rolünü gözler önüne seriyor.

Abdurrahman Efendi ve “Sefînetü’l-Fetâvâ”nın Katkıları

Erzurum’da 18. yüzyılda görev yapan Abdurrahman Efendi, henüz 21 yaşındayken müftülük makamına oturdu ve bu görevini 20 yıl boyunca sürdürdü. Ardından kadılık, valilik ve nihayet Ankara Valiliği görevlerinde bulunan Abdurrahman Efendi, yalnızca idari değil, aynı zamanda ilmi çalışmalarıyla da öne çıktı. En önemli eseri olan “Sefînetü’l-Fetâvâ”, dönemin sosyal ve hukuki yapısını aydınlatan kaynaklar arasında gösteriliyor. Eserde yer alan fetvalar, dönemin Erzurum’unda karşılaşılan günlük sorunlardan ticaret hayatına, aile yapısından toplumsal meselelere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu özellik, kitabı diğer fetva eserlerinden ayıran temel unsurlardan biri oldu. Ayrıca, eserde farazi değil, doğrudan yaşanmış olaylara dair çözüm önerileri yer alması, dönemin gerçek hayat pratiklerini de günümüze taşıyor. Abdurrahman Efendi’nin ilmî birikimi, Osmanlı fetva geleneğinin metodolojisini göstermesi açısından da dikkat çekiyor. Onun kaleme aldığı bu eser, yalnızca Erzurum için değil, Osmanlı İslam hukuk geleneği açısından da önemli bir başvuru kaynağı niteliğinde.

9500 Yıllık Kamusal Yapı Gün Yüzüne Çıkarıldı
9500 Yıllık Kamusal Yapı Gün Yüzüne Çıkarıldı
İçeriği Görüntüle


Kaynak: İHA