Öyle bir zamanla karşı karşıya geldik ki yaşanılanları sormadan duramıyoruz. İnsanlık tarihinde çok kez yaşanmış olan salgın hastalıklar milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet olmuştur. Peki ya bu salgınlar ilahi bir ceza mı?
Evet daha büyük can kayıplarına neden olan salgın hastalıklar olmuştu, ama o zaman dünya bu kadar global bir yer değildi ve iletişim ağı bu denli geniş değildi. Kısacası bugünden sonra gelecek tüm salgın hastalıkların tatbikatı “corona” oldu. Değişen gelişen ve her bakımda üstün teknolojilerle donanımlı olan dünyamızda neden bunun önüne geçemiyoruz? Çünkü bizler insanlığı unuttuk..! Tok olduk açı unuttuk, zengin olduk fakiri unuttuk, şan şöhret sahibi olduk imanımızı unuttuk, çok şeyi unuttuk da unuttuk ama bilhassa merhametimizi kaybettik yoksun kaldık her şeyden. Yaşadığımız bu umumi hayat bizlere de, bu tür musibetler ile bunun ilahi adet değil, ilahi ayet olduğunu gösterdi.
“Bu sizin kendi ellerinizle işlediklerinizin karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına haksızlık etmez.” (Enfal/51)
Daha nasıl uyarılabiliriz ki? Görünmeyecek kadar küçük bir şey hızla hayatımıza girdi ve dünyaya “dur” dedi. Doğanın insanoğlundan daha üstün bir güç olduğunu yaşattığı sarsıcı olaylarda bize gösteriyor. Doğanın kendisini dengelemeye ve dinlendirmeye ihtiyacı vardı ve şimdi tabiat insanlığa bir ders veriyor gibi. Doğanın sonsuz kaynaklarını bir günde aynı hızla geri alabildiğini, doğayla uyumlu yaşamamız gerektiğini, hayvanların üretim bandında bir hayatları olduğunu hatırlamayı, temiz havaya, temiz gıdaya, güneşe, küçük bir çiçeğe bile ne kadar muhtaç olduğumuzu, sağlığın bir dileğin ötesinde olduğunu anlamayı, aldığımız her nefese şükretmemizi, ülke ekonomilerinin bilimi geliştirmek için durmadan insanlığı kurtaracak yeni bir buluş(aşı, ilaç, tıbbi cihaz v.s) için çaba içerisinde olduğunu, temiz olduğumuzu sanıyorken savunmasız bir temizlik anlayışımız olduğunu ve hijyenin bağışıklık sistemimiz kadar sağlığımız için önemli olduğunu, el nasıl yıkanır temel eğitimi bile tekrardan öğretildi bizlere. Temizliğin imandan olduğuyla beraber temizliğin olmadığı her yere ölümün girebileceğini, kişisel alanımızı korumanın önemini, özgürce sokaklarda dolaşabilmenin ne demek olduğunu, özgürlük bireysel değilmiş onu öğrendik mesela.
Uzaklarda ki birinin özgürce hareket etmesi bizim özgürlüğümüzü elimizden alabiliyormuş. İki adım ötede bile olsalar sevdiklerimizi istediğimiz an görebilmenin yolunun da özgürlükten geçtiğini söyleyebiliriz ama bu durum öyle bir hal aldı ki bir anne bile kendi evladı için her şeyden feragat edip ona sarılamıyorsa bu özgürlüğün bittiği nokta olmalı. Peki ya biz bir şeylerden feragat ediyor muyuz? Orası hala muamma…
Çok şeyi erteledik, dış dünyaya kapıldık iç dünyamızı unuttuk, dünya hayatına tutulduk ahiretimizi unuttuk. Şimdi çok şey bize hatırlatıldı. İç dünyamızda evimizde zaman geçirmenin sadeliğini, hayatın karmaşasında ailemiz ile “gerçekten” vakit geçirmeyi ne kadar ihmal ettiğimizi, bizlerin içimize dönmemizi sağlarken de yanlışlarımızı sorgulamayıp eksiklerimizi kapatmayı da bizlere fırsat sundu. Dahası mı? Bizleri özendiğimiz hayatları görmekten kendi hayatımızın şımarığı olduğumuzu hatırlattı.
“(Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi.!” . (
Ankebut/64)
İş hayatına, başarıya, para ile ölçülebilen şeylere ne kadar anlam yüklediğimizi, gelecek kaygısı ile sahip olmaya çalıştığımız her şeyin bir anda önemini yitirebildiğini, herkesin eşit olduğunu; cebinde milyonları olanla cebinde kuruşluk lirası olanında aslında aynı hayatı yaşadığını, ihtiyacımızdan fazla gereksiz ne çok şeyi satın aldığımızı, kısıtlı imkanlarla ev hayatında nasıl daha verimli ve üretken olabildiğimizi, anı yaşamanın ne demek olduğunu, her an her şeyin olabileceğini, mutlu olmanın bireysel değil herkesin mutluluğuyla bir olabildiğini iç dünyamıza dönerek öğrendik.
Dünya hayatından çıkıp peki ahiretimiz içinde bir şey yaptık mı?
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz kişi de, nefsini hevâsına tabi kılan ve Allah'tan dilek(ler)de bulunup duran (bunu yeterli gören) kişidir.” (Hadis-i Şerif)
İç dünyamız güzeldi sevdik orayı peki ama Allah’a olan borcumuzu da kısmen olsa da kapatabildik mi? Öyle televizyon haberlerinde bu aralar çıkan veresiye defterlerini satın alıp ya da yakmakla silinecek bir borç defterimiz yok. Allah’a olan borcumuzu kendi imanımızla silme zamanı. Temel eğitim olan el yıkamayı söyledik halbuki bu temel eğitim zaten maneviyatımız olan 5 vakit abdestle zorunlu bir eğitim olarak kılınmıştı. Farz olan her şey bize geçirilemedi ama zorunlu olan ne varsa bize geçirilebildi.
Çünkü bizler bu hayatı sevdik ama bu hayatı bize emanet verdirilen tarafından geri alınıyor şimdi sevdiğimiz hayatı geri kurtarma çabasına gerek yok tevekkül, tevekkül. En çokta, dünyanın kontrolünün bize ait olmadığını bizlere öğreten “Corona”yla İlahi rahmeti bir kere daha celbedecek, bela ve musibetleri defedecek olan Allah’a bir kere daha şükür ve dua ile dilerim ki bugünleri unutmayarak, kalan hayatımızı bilinçle ve daha dolu dolu yaşayacağımız hayırlı günlerin gelmesi dileğiyle…
Canlı Poker Canlı Poker