HABER49-Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki Çayönü Tepesi’nde yürütülen kazılarda, 9500 yıl öncesine tarihlenen kamusal nitelikte bir yapı gün yüzüne çıkarıldı. Boyalı taban izleriyle dikkat çeken bu keşif, Neolitik dönemin sosyal yaşamına dair önemli ipuçları sundu.
Çayönü Tepesi’nde Tarihe Işık Tutan Keşif
Diyarbakır’ın Ergani ilçesi yakınlarında bulunan ve yaklaşık 12 bin yıllık geçmişiyle bilinen Çayönü Tepesi, bu yılki kazı çalışmalarında dikkat çeken yeni bir keşfe ev sahipliği yaptı. Yapılan arkeolojik kazılarda, günümüzden 9500 yıl öncesine tarihlenen kamusal nitelikte bir yapının varlığı tespit edildi. Neolitik çağın en önemli yerleşimlerinden biri olan Çayönü, insanlık tarihinin tarım, hayvancılık ve yerleşik düzene geçiş sürecine dair sunduğu verilerle bilim dünyasında her zaman özel bir konuma sahip oldu. Ergani ovasının kuzeyinde, Diyarbakır merkezine yaklaşık 60 kilometre mesafede bulunan bu tarihi alan, sadece Anadolu için değil, tüm Yakındoğu ve Levant coğrafyası için de kritik bir anahtar niteliğinde değerlendiriliyor. Çayönü’nde daha önce ortaya çıkarılan yapılar, toplulukların sosyal yaşamına dair önemli ipuçları verirken, son bulunan kamusal yapı, dönemin kolektif yaşam kültürünü anlamak adına çok daha geniş bir perspektif sunuyor.
Kazı Çalışmalarının Geçmişi ve Bugünkü Süreç
Çayönü kazıları ilk olarak 1964 yılında, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert John Braidwood tarafından başlatıldı. Yarım asrı aşkın süredir farklı ekipler tarafından sürdürülen bu kazılarda, Neolitik dönem insanlarının sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamına dair eşsiz veriler elde edildi. 1987-1992 yılları arasında Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın, 2015-2023 yılları arasında ise Prof. Dr. Aslı Erim-Özdoğan’ın yürüttüğü çalışmalar, bölgenin tarihsel önemini ortaya koydu. Günümüzde ise Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Doç. Dr. Savaş Sarıaltun’un başkanlığında yürütülen kazı projesi, Cumhurbaşkanlığı kararlı kazılar kapsamında devam ediyor. Bu yılın 5. ayında ulaşılan kamusal yapı bulgusu, yaklaşık 800 metrekarelik alanda yürütülen çalışmaların en önemli sonucu oldu. Araştırmacılar, Çayönü’nün yalnızca bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda ilk tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin başladığı, taş işçiliği ve madencilik açısından da öncü bir merkez olduğunun altını çiziyor.
9500 Yıl Öncesine Ait Kamusal Alanın Önemi
Kazı ekibi tarafından açığa çıkarılan yapı, dönemin sıradan konutlarından farklı özellikler taşıyor. Özellikle boyalı taban izleri ve yapının mimari dokusu, bu alanın sıradan bir yaşam mekânı değil, topluluğun ortak kullanımına ayrılmış bir kamusal yapı olduğunu gösteriyor. Yapının zemininde turuncudan vişneçürüğüne kadar kırmızının farklı tonlarının kullanılmış olması, buranın ritüeller, toplantılar veya özel toplumsal etkinlikler için kullanıldığını düşündürüyor. Araştırmalarda, yapının tabanının en az üç veya dört kez sıvandığı ve boyandığı tespit edildi. Bu da yapının uzun süreli ve düzenli bir şekilde kullanıldığını ortaya koyuyor. Özellikle M.Ö. 7600-7500 yıllarına tarihlenen bu yapı, insanlık tarihinin kritik bir döneminde yaşam biçimini ve sosyal düzeni yansıtması açısından büyük önem taşıyor. Çayönü’nde daha önce hiçbir evde boyalı taban bulunmamış olması, söz konusu yapının ayrıcalıklı ve kolektif bir amaçla inşa edildiğini gösteriyor.
Sosyal ve Kültürel Yaşama Dair Yeni Bulgular
Çayönü’nde tespit edilen bu kamusal alan, Neolitik toplumların sosyal örgütlenmesine dair yeni tartışmaları gündeme getirdi. Bireysel konutların ötesinde, topluluğun ortak yaşamını simgeleyen bir yapının ortaya çıkarılması, Neolitik dönemdeki sosyal bağların gücünü gösteriyor. Arkeologlar, bu yapının muhtemelen topluluk toplantılarının gerçekleştirildiği, kararların alındığı veya dini ritüellerin yapıldığı bir mekân olabileceğini belirtiyor. Ayrıca boyalı taban, estetik kaygıların ve sembolik ifadelerin de dönemin insanları için önemli olduğunu kanıtlıyor. Çayönü’nde bulunan mozaikli taban Terrazo yapısıyla yan yana duran bu yeni keşif, o dönemki mimarinin çeşitliliğini ve gelişmişliğini de gözler önüne seriyor. Özellikle doğu ve batı duvarlarının farklı dönemlere ait eklemelerle şekillendiğinin tespit edilmesi, yapının zaman içinde yeniden işlevlendirilerek uzun yıllar boyunca kullanıldığını ortaya koyuyor. Tüm bu bulgular, yalnızca arkeoloji için değil, insanlık tarihinin kökenlerini anlamak isteyen tüm disiplinler için eşsiz bir veri alanı sunuyor.