Bölge

1939 Erzincan Depremi Unutulmadı: Türkiye’nin Hafızasına Kazınan Büyük Felaketin Yıl Dönümü

27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da meydana gelen ve 7,9 büyüklüğüyle dünyanın en büyük depremleri arasında yer alan Erzincan Depremi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır insani ve yapısal kayıplarının yaşandığı afetlerden biri olarak kayıtlara geçti. Yaklaşık 33 bin kişinin hayatını kaybettiği, 100 bin kişinin yaralandığı ve 116 bin binanın tamamen yıkıldığı deprem, yalnızca Erzincan’ı değil, tüm ülkeyi derinden etkiledi.

Abone Ol

HABER49-Kış şartlarının son derece ağır olduğu bir dönemde yaşanan felaket, barınma, sağlık ve ulaşım imkânlarının sınırlı olması nedeniyle müdahale süreçlerini de zorlaştırdı. Depremin ardından şehir neredeyse tamamen harabeye dönerken, binlerce insan soğuk hava koşullarında hayatta kalma mücadelesi verdi. O dönemki teknik ve lojistik yetersizlikler, yardım organizasyonlarının gecikmesine neden oldu. Bugün bile arşivlerde yer alan fotoğraflar ve tanıklıklar, yaşanan felaketin boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Depremin yıl dönümünde Erzincan’da hayatını kaybedenler için mevlit okutulması planlanırken, şehir genelinde bu büyük acının hafızalarda canlı tutulması amacıyla çeşitli anma programları da gerçekleştiriliyor.

Gazeteci-Yazar Hikmet Köksal Anlatıyor: 1939 Depreminde Devletin Müdahale Şartları

Gazeteci-Yazar Hikmet Köksal, Erzincan’ın tarih boyunca büyük depremlerle defalarca yüzleştiğini belirterek, özellikle 1939 depremi sonrası yaşanan sürecin bugünün imkânlarıyla kıyaslandığında son derece zor şartlar altında yürütüldüğünü ifade ediyor. Köksal’ın aktardığı bilgilere göre, Erzincan’a demiryolu hattı yalnızca bir yıl önce, 1938’de ulaşmıştı ancak depremden üç gün sonra hattın kullanılamaz hale gelmesi, yardım sevkiyatlarını ciddi biçimde aksattı. Haberleşme altyapısının neredeyse yok denecek kadar sınırlı olduğu dönemde, dönemin valisi Ankara’ya yalnızca Kemah yolu üzerindeki bir noktadan kısa bir mesaj gönderebildi. “Erzincan yıkıldı” ifadesiyle iletilen bu mesaj, felaketin boyutunu özetleyen tarihi bir kayıt olarak hafızalara kazındı. Köksal, o yıllarda afet yönetimi konusunda uzman kurumların bulunmadığını, finansman ve lojistik olanakların son derece kısıtlı olduğunu vurgularken, günümüzde ise afetlerle mücadelede ileri teknolojiye sahip ekiplerin ve kurumsal yapıların aktif rol aldığını belirtiyor. Bu karşılaştırma, Türkiye’nin afet yönetimi alanında geçen yıllar içinde kat ettiği mesafeyi de ortaya koyuyor.

1939 Sonrası Yardımlar Tartışma Konusu: Tarihi İddialar ve Belgeler

1939 Erzincan Depremi’nin ardından gönderilen yardımlar ve devlet yetkililerinin bölgeye gerçekleştirdiği ziyaretler, aradan geçen uzun yıllara rağmen hâlâ tartışma konusu olmayı sürdürüyor. Gazeteci-Yazar Hikmet Köksal’ın aktardığı tarihi kayıtlara ve iddialara göre, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Erzincan’da yalnızca 2,5 saat kaldığı, Başbakan Refik Saydam’ın ise deprem bölgesini ancak beş ay sonra ziyaret edebildiği belirtiliyor. İlk çadırların depremden yaklaşık bir ay sonra gönderildiği, Erzincan için 2 milyon TL ödenek ayrıldığı ancak 1943 yılına kadar gönderilen toplam yardım miktarının 303 bin TL’de kaldığı iddialar arasında yer alıyor. Bu paranın 200 bin TL’sinin İnönü heykeli yapımında kullanıldığı yönündeki söylemler ise tarihçiler arasında hâlâ netlik kazanmış değil. Ayrıca, depremden yedi yıl sonra belediye tarafından yalnızca beş örnek ev inşa edildiği, yeniden yapılanma sürecinin 1947 yılında hükümet uhdesine alındığı da aktarılan bilgiler arasında bulunuyor. Bu iddialar, Türkiye’de afet sonrası yeniden inşa ve yardım süreçlerinin tarihsel gelişimini anlamak açısından önemli bir tartışma alanı oluşturuyor.

1992 Erzincan Depremi: Aynı Şehir, Aynı Acı

Erzincan, 13 Mart 1992 tarihinde bir kez daha büyük bir depremle sarsıldı. 6,8 büyüklüğündeki bu depremde 653 kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 10 bin bina yıkıldı ve şehir ağır hasar aldı. Dönemin siyasi yönetiminde Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı ise Erdal İnönü görevdeydi. Yapılan incelemelerde yıkılan binaların önemli bir bölümünün kamuya ait yapılar olduğu tespit edildi. Dönemin Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı, sorumlular hakkında işlem yapılacağını açıkladı. Ancak dikkat çeken nokta, bu yapıların büyük kısmının 1939 depremi sonrası 1940 yılında çıkarılan deprem yönetmeliğine uygun şekilde inşa edilmiş olmasına rağmen 1992 depreminde yıkılması veya ağır hasar görmesi oldu. Bu durum, yapı denetimi ve uygulama süreçlerinin sorgulanmasına neden oldu. Depremin maddi zararının, dönemin parasıyla yaklaşık 40 trilyon lira olduğu açıklandı. 1992 depremi, Erzincan’ın depremlerle olan kaderinin henüz sona ermediğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Zemin Gerçeği ve Bilimsel Uyarılar: Erzincan Neden Risk Altında

Jeoloji Mühendisleri Odası tarafından 1992 depremi sonrasında hazırlanan raporlar, Erzincan’ın yeniden kurulduğu alanın alüvyon zemin üzerinde yer aldığını ve bunun ciddi bir deprem riski taşıdığını ortaya koydu. Raporda, söz konusu zeminin sıvılaşmaya son derece müsait olduğu, bu durumun da sarsıntı şiddetini artırarak yapıların daha fazla hasar görmesine neden olduğu vurgulandı. Uzmanlar, Erzincan’ın jeolojik yapısının, depremlerin yıkıcı etkisini artıran en önemli faktörlerden biri olduğunu belirtiyor. 1939 ve 1992 depremlerinde yaşanan ağır kayıplar, zemin etüdü ve doğru yapılaşmanın hayati önemini bir kez daha ortaya koydu. Aradan geçen on yıllara rağmen Erzincan’da yaşanan acılar, yalnızca kentin değil, Türkiye’nin ortak hafızasında da derin izler bırakmaya devam ediyor.